TOPRAGIN SUYA MUHTAC OLDUGU GIBI MUHTACIM SANA...
  CİNSELLİK VE SİZ
 

SAĞLIĞINIZI TEST EDİN
Sertleşme sorunu, cinsel sağlığı etkileyen tıbbi durumlardan sıkça görülen bir tanesi. Günümüzde sertleşme sorununun bir çok tedavi yöntemi mevcut.Aşağıdaki sorular, size ve doktorunuza sertleşme sorunu yaşayıp yaşamadığınızı saptamakta yardımcı olmak amacıyla tasarlanmıştır.Her sorunun birden fazla yanıtı olduğunu düşünebilirsiniz, ancak her soru için durumunuzu en iyi tarif eden sadece bir adet seçeneği işaretleyiniz.

Geçtiğimiz altı ay içinde:

1. Sertleşme sağlama ve sürdürme konusunda kendinize ne kadar güveniyorsunuz?

1.Çok az
2.Az
3.Orta
4.Çok
5.Çok Fazla

2. Cinsel uyarı sonucunda oluşan sertleşmeniz kaç kez cinsel birleşmeyi sağlayacak sertlikteydi?

0.Cinsel ilişkim olmadı
1.Neredeyse hiç
2.Birkaç kez (yarısından az)
3.Bazen (yarısı kadar)
4.Çoğu kez (yarısından fazla)
5.Neredeyse her seferinde

3. Cinsel birleşme sırasında kaç kez ereksiyonunuzu sürdürebildiniz?

0.Cinsel ilişkim olmadı
1.Neredeyse hiç
2.Birkaç kez (yarısından az)
3.Bazen (yarısı kadar)
4.Çoğu kez (yarısından fazla)
5.Neredeyse her seferinde

4. Cinsel birleşme esnasında ereksiyonunuzu sürdürmekte ne kadar zorlandınız?

0.Cinsel ilişkim olmadı
1.Çok zorlandım
2.Sıklıkla zorlandım
3.Orta düzeyde zorlandım
4.Nadiren zorlandım
5.Hiç zorlanmadım

5. Cinsel birleşme girişimleriniz sizce kaç kez tatmin ediciydi?

0.Cinsel ilişkim olmadı
1.Neredeyse hiç
2.Birkaç kez (yarısından az)
3.Bazen (yarısı kadar)
4.Çoğu kez (yarısından fazla)
5.Neredeyse her seferinde

Skor:
1-5 sorulardaki cevaplarınıza karşılık gelen numaraları toplayın.

Yanıtlarınızın skorlarının toplamı 21 veya daha az ise üroloji uzmanına başvurmalısınız.

CİNSEL YASIMINIZ NASIL KEYİFSİZLEŞİR
Farklı cinsel aktiviteleri denememek, isteğin olup olmadığına bakmadan ilişkiye girmek, cinsel işlev bozukluğu bulunduğu halde tedavi olmamak…Ortalama çiftlerin birçoğunda cinsel ilişki sonrası sevgi, şefkat gösterme, duygusal yakınlık olmuyor. Genelde erkek sırtını dönüp uyuyor. Bu bir süre sonra cinsel işlev bozukluklarına yol açıyor. Cinselliği ve yaşanan ilişkiyi keyifsizleştiren faktörler sadece bununla sınırlı değil. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Doğan Şahin, “Görev kabilinden yürütülen cinsel yaşam, baş ağrıları, yorgunluk gibi isteksizlik belirtilerine yol açar. Belli bir süre sonra da cinsel ilişki sıklığı azalır ve yataklar ayrılır” diyerek pek çok çiftin yaşadığı durumu özetliyor.

Ülkemizde cinsel mutluluğu engelleyen sosyo-kültürel etkenler neler?
Ülkemizde insanlar yetiştirilirken, kadın ve erkek cinsel rolleri katı bir şekilde ayrılmakta, ayrışan cinsel roller eşler arasında dengeli ve paylaşıma dayalı bir ilişkiyi engellemektedir. Bizim kültürümüze erkek evde iş yapmamayı ve eşinin kendisine hizmet etmesini beklemeyi öğrenir. Eşler evde birlikte geçirdikleri zamanda çoğunlukla ayrı işlerle meşgul olmakta, aralarındaki iletişim ve paylaşım yetersiz kalmaktadır.

Birçok erkek akşam eve geldiğinde doğruca televizyonun başına geçip, karısının sofrayı hazırlamasını beklemektedir. Yemekten sonra da doğru salona dinlenmeye gitmekte, eşinin bulaşıkları yıkayıp, ortalığı toplamasına yardım etmemektedir. Daha sonra en çok yapılan ortak faaliyet gene iletişim ve paylaşımı engelleyen, birlikte TV seyretme olmaktadır. Gün boyu ayrı duran ve iletişimleri zayıf olan çift böylelikle ortak zamanlarını da değerlendirememekte, uykuları gelince de gidip yatmaktadırlar.

Erkek eşine cinselliği yakıştırmıyor
Birçok kadın cinselliği eşlerinden öğreniyor. Çocuklukları, gençlikleri boyunca cinsellikten uzak durmaları için cinselliğin ayıplandığı, kınandığı, hatta acı verici, zahmetli bir şey olarak öğretildiği bir ortamda yetişen ve cinsel hazzı tanımadan evlenen kadınlar, hem cinsellikten ürküyor hem de yanlış inanışlar dışında hiçbir şey bilmeyerek cinsel yaşamlarına başlıyor.

Erkekler de cinsel deneyimleri olsa bile cinselliği benzer bir şekilde algılarlar ve çok sayıda yanlış inanca sahiptirler. Erkekler de eşlerine cinselliği, cinselliğe meraklı olmayı pek yakıştıramazlar, başka birini kirletmek, aşağılamak, sahip olmak, becermek gibi algıladıkları cinselliği eşleriyle yaşamak konusunda zorluklar yaşarlar. Birçok çift kısıtlı, fazla çeşitliliğe sahip olamayan ve kendi arzularını keşfetme çabasından uzak, rutin, kısa ve doyum vermeyen bir cinsel ilişki tarzını kısa sürede benimser.

Cinsel iletişimleri zayıf olduğu için ve ayrıca cinsel arzuları ve tercihleri konusunda kendilerine bile rahat ve açık olamadıklarından nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıklarını, nasıl daha çok haz alabileceklerini konuşup paylaşmazlar.

Birleşme öncesi sevişme süresi, ortalama bir kadın için çoğunlukla kısadır. Birçok durumda kadın yeterince uyarılmadan ve kendisini hazır hissetmeden kendisini cinsel birleşmenin içinde bulur. Birleşme süresi de genellikle kısa olduğundan kadın orgazm olmadan ilişki biter.
Yine ortalama çiftlerin birçoğunda sevişme sonrası sevgi ve şefkat gösterme, duygusal yakınlık yaşama gibi bir durum söz konusu olmaz ve erkek sırtını dönüp uyur. Bu şekilde tekrarlanan cinsel deneyimler bir süre sonra cinsel istek, uyarılma ve orgazm bozukluklarının gelişmesine neden olur.

Birkaç yıllık deneyimden sonra, kadınlar çocukluklarında kendilerine öğretilen şeyin doğru olduğuna inanmaya başlarlar. Gerçekten yaşadıkları cinsellik sadece erkeğe hizmet etme amacını gütmektedir ve kadın bundan fazla bir zevk almamaktadır. Görev kabilinden yürütülen cinsel yaşam, baş ağrıları, yorgunluk gibi isteksizlik belirtilerine yol açar. Belli bir süre sonra da cinsel ilişki sıklığı azalır ve nihayet yataklarını ayırmayı başaran kadın, huzura ve özgürlüğe kavuşur. Kendi kızlarına aynı şeyi öğretir: Cinsellikten keyif alınmaz…

Peki ya erkekler?
Eşleriyle kendi neden oldukları doyumsuz cinsel yaşamları iyice kısıtlanan erkekler ise ya bu duruma razı olur ve cinsellikten uzaklaşarak kendilerini başka işlere verirler ya da başka kadınlara, paralı ilişkilere yönelirler. Onlar da böylelikle aynı şeyi doğrulamış olurlar. Seks hayvani bir şeydir ve ancak saygı duyulmayacak hafif kadınlarla yaşanır. Eşleri ise tıpkı anneleri gibi saygın ve cinsellikten uzak kutsal varlıklardır. Onlar da oğullarına aynı şeyi öğretir, hatta bunun ilk adımı olarak oğullarına paralı bir ilişki ya da bir ‘manita’ ayarlamak için arkadaşlarını veya abileri devreye sokarlar.

Neler cinsel yaşamı keyifsizleştiriyor?

.Cinsel isteğinizin olup olmadığına aldırış etmeden cinsel ilişkiye girin.

.Gergin, güvensiz ortamları tercih edin. Birbirinize kırgınlıklarınız varsa bunları konuşmak ve çözmek yerine cinsel ilişkiye girin.

.Hamilelik istenmediği halde, güvenli bir koruma yöntemi seçmeyin, cinsel ilişki sırasında hamilelik kaygısıyla gerginliğinizi artırın.

.Cinsel birleşme öncesi, sevginizi göstermek, beğendiğinizi ve arzu duyduğunuzu ifade etmek ayrıca birbirinizi birleşmeye hazırlamak gibi işlevleri olan ön sevişmeye fazla vakit ayırmayın. Apar topar cinsel birleşmeye geçin.

.Karşı tarafı rahatsız edebilecek ağız kokusu, akıntı gibi sorunlarınız varsa bunları tedavi ettirmeyin, sevişme öncesi hijyen ve temizliğinize özen göstermeyin.

.Erken boşalma ya da uyarılma zorluğunuz varsa bunları tedavi ettirmek yerine bu sorunlarınızla cinsel yaşamınızı sürdürmeye çalışın.

.Eşinizin sevişirken sizi rahatsız eden tutumları varsa değiştirmesin diye bunları söylemeyin, katlanmaya çalışın.

.Cinsel isteklerinizi, arzularınızı, eşinizin size yapmasını istediğiniz şeyler varsa bunları da söylemeyin, hevesiniz körelsin.

.Farklı cinsel aktiviteler denemeyin, olur da bunlardan çok keyif alabilirsiniz. Bunun yerine baştan aşağı sırası değişmeyen, hep aynı şeyleri yapın ve rutin bir sevişme usulü geliştirin.

.Genel iletişiminiz ve cinsel iletişiminiz kısıtlı olsun, birbirinize arzularınızı söylemediğiniz gibi, cinsel isteğinizi de belirtmeyin.

.Fiziksel temasınızı mümkün olduğunca azaltın. Cinsel birleşme dışında birbirinize sevginizi, arzunuzu belli edecek temaslardan kaçının.

.Sevişmeye hazırlık olmadan aniden geçin. Eşinizi duygusal ve erotik olarak hazırlamayın.

.Cinsel fantezilerinizi eşinizle paylaşmayın, bunlar arkadaş toplantılarında konuşulabilecek şeylerdir, eşler arasında konuşulması ayıptır.

.Birbirinizi erotik olarak uyarabilecek, mesajlaşma, telefon, erotik hediyeler gibi şeylerden uzak durun, bunlar ancak ahlaksız insanların yapabileceği şeylerdir

BAŞTAN ÇIKARTAN GIDALAR
 
Sihirli etki vadeden parfümleri unutun, cinsel yaşamınıza hareket katmanın anahtarı mutfağınızda saklı!Araştırmacılar, afrodizyak gıdaların kokuları, tatları ve görünüşleriyle cinsel uyarıcı etki yaratmanın dışında, sizi daha iyi kur yapan bir sevgiliye dönüştürebileceğini söylüyor. Afrodizyaklar, psikolojik etkilerine ve cinsel yaşamın her evresinde yarattığı değişime bağlı olarak üç gruba ayırıyor:

Flört besinleri
Potansiyel eşinizi ararken, keyfinizi yerine getirerek kendinize olan güveninizi artıracak, sizi canlandıracak ve kur yapmaya yöneltecek besinleri seçmelisiniz.

Flört dostu gıdalar
Pul biber, baharatlı gıdalar kalbe kan akışını ve metabolizmayı hızlandırır.

Muz
İçerdiği kimyasallarla beyinde keyif arttırıcı etki yaratır ve özgüveni artırır.

Havuç
İçerdiği yüksek lif nedeniyle cinsel arzuları uyandırıcı etki yaratabilir.

Baştan çıkaran gıdalar
İkinci aşama, baştan çıkarma. Afrodizyaklar testesteron gibi cinsel hormonların salgılanmasını ve genital organlardaki kan basıncını artırarak vücudu aşk için hazır hale gelmesini sağlar. Ayrıca hızla ihtiyacınız olan enerjiyi temin eder.

Karides
İyot açısından zengin olan karides ve diğer deniz ürünleri, tiroid bezlerinin çalışması ve sağladığı enerji açısından önemlidir.

Çikolata
İçerdiği kafein nedeniyle çikolatanın uyarıcı bir etkisi vardır. Bunun yanında salgıladığı mutluluk hormonuyla keyif verir.

Zencefil
Zencefil kökünün, kadın ve erkek cinsel organlarındaki kan basıncını artırdığı söylenir.

Zeytin
Yeşil zeytinin erkekleri daha güçlü yaptığına, siyah olanların ise kadınların cinsel dürtülerini artırdığına inanılır.

Domates
Puritanlar tarafından aşk elması olarak tanımlanan domatesin cinsel canlandırıcı olarak ün yapmıştır.

Elma
Adem ve Havadan beri bu meyve baştan çıkarmayla eş anlamda kullanıldı.

Potasyum, fosfor, kalsiyum ve E vitamini yönünden zengin bu meyve hormon ve enerji düzeyini artırır.

Cinsel performans için gıdalar
Keşif ve orgazm olan son aşamada, insanlarda koku duyusu diğerlerinin önüne geçer ve afrodizyak gıdalar da bu yolla etki sağlar.

Hangi kokunun seksüel canlanmayı artırdığına dair yapılan bir araştırmaya göre, her besin erkeklerde yarattığı cinsel bir karşılığı bulunuyor ve bazıları da diğerlerine göre daha etkili oluyor.

“Örneğin peynirli pizza erkeklerde kan basıncını artırmada yüzde 5 oranında, tereyağlı patlamış mısır yüzde 9, balkabağı turtası ise yüzde 40 etkili oluyor.

Buna karşılık çiçek kokulu parfümlerin sağladığı etki ise yalnız yüzde 3 iken, kadınlarda erkek kolonyası vajinadaki kan basıncının düşmesine neden oluyor.

Gıdaların cinsel yaşam ve performans üzerinde neden etkili olduğu konusunda birçok teori var. Fakat bu etkiler fiziksel ve psikolojik yapıya ve kişilerin geçmiş birikimlerine bağlı olarak değişiklik gösteriyor.

Uzmanlar afrodizyak gıdaların etkilerinin kişiden kişiye değişiklik gösterdiğinin unutulmaması gerektiğini ekliyorlar.

CİNSELLİĞİN YAŞI YOK
 Sağlıklı yaşlanmanın yolu cinsel yaşamdan geçiyor. Müftüoğlu, “80 yaşında ayda en az 2 kez cinsel ilişki girilebilir” diyor.Röportaja gittiğimiz Swissotel’de kahvaltısını yaparken bulduğumuz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun önünde son derece mütevazı bir sofra vardı. Çay, biraz peynir, esmer ekmek ve iki yumurta beyazından oluşan kahvaltı mönüsü, ikinci buluşmamızda da aynıydı.

Beslenirken, uyurken ve spor yaparken rutinin dışına çok ender çıktığını belirten Müftüoğlu’nun kendisiyle ilgili tüyoları, sağlıklı yaşam için herkese verdiği önerilerden ibaretti.

Türkiye’nin sağlıklı yaşam gurusu olarak nitelendirilen Müftüoğlu, “doktorun söylediklerini yap, yaptıklarını yapma” deyişinden çok uzak, “doktorun yaptıklarını da yap” dedirten örnek yaşam tarzını anlattı.

Proteini ölçülü alın

Özel bir beslenme reçeteniz var mı?
Beslenmenin insan davranışları ve günlük enerji üzerinde çok fazla etkisi var. Karbonhidratlar insanları daha çok gevşetiyor.

‘Karbonhidrat tembelliği’ denilen, tembelleştirip sakinleştirdiğini, uyku hali verdiğini söyleyebilirim. Bu nedenle makarna, kurabiye, tatlı yediğimizde kendimizi mutlu hissediyoruz.

Buna karşı proteinli gıdalar daha çok enerji veriyor. Ölçülü ve yağsız protein almak lazım. Bu nedenle sabah kahvaltısında 1 veya 2 yumurtanın beyazını almayı tercih ediyorum.

Zararsız proteini almaya çalışıyorum. Öğleyi salatayla geçiştirmek yerine balıklı veya tavuklu salata, yağsız kırmızı etle salata gibi bir mönü tercih edilmesinde fayda var. Günün en küçük öğününü akşam yapmak lazım. Kendi beslenmemde de bunlara dikkat ediyorum.

Bunun dışına çıktığınız oluyor mu?
Bazen yediklerimi fazla kaçırıyorum. Bundan 10 yıl önce şu ankinden 10 kilo fazlam vardı. Bunu korumaya çalışıyorum.

Çünkü metabolizmam çok yavaş olduğundan kolay kilo alıyorum. ‘Akşam 19.00’dan önce yemeği bırakın’ diyoruz ama cuma ve cumartesi dışarıda yemek yiyorum. Bazen 4-5 bardak şarap içtiğim oluyor. Sorun yapmıyorum.

Üzüm çekirdeği yiyin

Vitamin desteği alıyor musunuz?
Antioksidan dışında özel bir vitamin kullanmıyorum. Dozajlarını ihtiyacıma göre ayarlıyorum.

Bunun içine C vitaminini, selenyumu ilave ediyorum. Zaman zaman de etkisine çok inandığım Koenzim Q kullanıyorum.

Üzüm çekirdeği ekstresi gibi son yıllarda popüler olan tamamlayıcıları öneriyor musunuz?
Üzümün kendisi çok yararlı. İçinde birçok şey var ki özellikle resveratrol. Olağanüstü etkin bir antienflamatuar, kanser ve astım önleyici.

Resveratrol hem üzümün çekirdeğinde var hem kabuğunda, hem de gövdesinde. Kırmızı şarapta var. Üzümde ve üzüm suyunda olduğundan çok daha fazlası var.

70 yaşında babalık normal

Son araştırmalar ışığında cinsel yaşam nereye kadar devam edebilir?
Cinsel yaşamın bittiği bir yaş yok. En azından beynimizde yok. Cinselliğin 2 yönü var. Bir libido (karşı cinsle birlikte olma arzusu), tensel, kokusal arzu, dokunma, sarılma, sevme, sevişme arzusu, cinsel ilişkiyi gerçekleştirme arzusu.

Eğer cinselliğe libido bakımından bakarsanız sağlıklı olduğunuz zaman 90 yaşında olsanız bile libido kaybolmaz. Herkes her zaman karşı cinse karşı sempati, sevgi, cinsel arzu duyar.

90 yaşında cinsel ilişki için libido yeterli mi?
Cinselliğin hiçbir zaman sonu yok. Erkek cinselliğini engelleyen temel faktör ereksiyon sorununun çaresi, son yıllarda ilaç sanayinin keşifleriyle önemli ölçüde bulundu.

Aslında daha genç yaşlarda damarlarınıza iyi bakma alışkanlığını edinebilirseniz yani damar sertliğine karşı vücudunuzu koruyabilirseniz ereksiyon problemini yaşamazsınız.

Artık 70 yaşında baba oldu diye haber olmuyor. 70 yaşında baba olmak için evlenen insanlar var. Bu gayet doğal. İnanıyorum ki, 80 yaşındaki bir insanın minimum ayda iki kez cinsel ilişkiye girmesi her zaman mümkün, kendine iyi baktığı sürece.

Belki haftada bir kez bile bunu rahatlıkla yapabileceğini düşünüyorum.

‘Alkol alacaksanız kırmızı şarap için’

Sigara kullandınız mı?
1990 yılında bir anda verdiğim bir kararla kiloyla birlikte kurtuldum. Sonra hiç aramadım. Sigaranın keyif verici bir madde olduğunu düşünmüyorum. Başkalarına da zarar verdiği olduğu için bence esrardan bile daha kötü.

Ne sıklıkta alkol alıyorsunuz?
Genellikle hafta sonları alkol alıyorum. Kırmızı şarabı tercih ediyorum. Bunun nedeni, verdiği bir sağlık yararı var.

Daha akıllı bir içki gibi geliyor. Diğer içkilere göre kalorisi düşük, alkol oranı daha düşük. Akşamları bir bardak kırmızı şaraba karşı değilim ama bu şöyle anlaşılmamalı, sağlıklı olmak istiyorsanız akşamları bir bardak kırmızı şarap için. Eğer bir şey içeceksiniz kırmızı şarabı tercih edin.

Çalışma dışındaki vakitlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Akşam saatlerini mümkün olduğu kadar çalışıp okuyarak geçiriyorum. Maalesef çok sevmeme, sinema tutkuma rağmen son 3 - 4 yıldır onu kaybettim.

Çok ciddi bir şiir tutkum var. Onları devam ettirmeye çalışıyorum. Müzikle aram çok iyidir. Çalmadığım çok az müzik aleti var. En çok ritm aletlerini seviyorum. Belki hayatın ritmine ordan kendimi kaptırdım.

Hayatın içindeki keyiflerden kendimi çok fazla alıkoymak taraftarı değilim. Fırsat buldukça seyahate gidiyorum, arkadaşlarımla beraber oluyorum.
Bunlar hayatın hoşlukları. Hayatın boşluklarını hoşluklarla doldurmazsanız daha farklı faturalar ödersiniz.

Aslında bütün mesele neyi yaptığınız zaman neyi ödeyeceğinizi, bunu neyle ikame edeceğinizi iyi hesaplayabilmekte.

‘Menopozla cinsel özgürlük başlar’

Kadınlar için menopoz, cinsellik için bir dönüm noktası değil mi?
Erkekler için de kadınlar için de cinsel yaşam odaklı bir yaşlanma süreci, yaşlanmanın sağlıklı hale gelmesini sağlar. Kadın erkekten farklı olarak libidoda daha hassas.

Kadın cinselliğini daha çok erteleyebilen, daha çok kontrol edebilen bir varlık. Kadınlar yaşlanırken özellikle menopoz döneminde cinselliğinin bittiğini düşünebiliyorlar. Aslında menopoz cinsel özgürlüğün başladığı dönemdir, cinselliğin bittiği değil.

Çünkü hamile kalma tehdidinden kurtuluyor. Bu dönemde cinsel ilişki esnasında karşılaşabilecekleri sorunları aşabilmeleriyle ilgili çok sayıda ürün var.

Güçlü hafıza için ezberleyin

Yabancı dilde yeni kelimeler, yeni markalar, yeni telefon numaraları, yeni adresler ezberleyin. Şiirleri, atasözlerini aklınızda tutmaya gayret edin.

Zihninizde hatırlamak istediğiniz cisimlerin, kişilerin, yer ya da sayıların bir resmini yapın. Konsantre olmak istediğinizde dikkatinizi dağıtacak gürültüleri ortadan kaldırın. Bir konuşma sırasında aklınızda tutmak istediğiniz bilgiyi tekrar edin.

Liste yapın ve hatırlamak istediğiniz şeyleri takvim üzerine yazın, sık sık bu listelere bakın. Unutmanın normal olduğunu kabul edin. Gençken de birçok şey unutuluyor.

İşitmenizi kontrol ettirin. Belki de yeterince iyi duymadığınız için hatırlayamıyorsunuz. Hatırlama yeteneğinizde belirgin bir düşüş olduğunu hissediyorsanız doktorunuzla görüşün.

Tiroit bezi hastalığı, östrojen hormonu azalması, bunaltı, stres, yorgunluk, depresyon, bazı ilaçlar (uyku verici ilaçlar, antidepresanlar, lityum, antihistaminikler, sibutramin ve amfetamin içeren zayıflama ilaçları) ve yoğun alkol kullanımı unutkanlığa yol açabilir; dikkate alın.

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU

Bekar kadınlarda cinsel işlev bozukluklarına daha sık rastlanıyor. Kadınlarda erkeklere göre cinsel işlev bozukluklarının daha sık görüldüğüne işaret eden, Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Ahmet Hakan Haliloğlu, “Evli kadınlarda daha az görülen bu şikayetler eğitim düzeyi arttıkça kadınların daha az bir kısmında karşımıza çıkmaktadır” dedi.

Dr. Ahmet Hakan Haliloğlu yaptığı açıklamada, cinsel işlev bozukluklarının oldukça sık görülen bir sağlık problemi olmasına rağmen, hastaların çoğunun doktora başvurmadıklarını açıkladı.

Kulaktan dolma bilgilere itibar etmeyin
Haliloğlu, insanların doktor başvurmak yerine kulaktan dolma tedavi yöntemleri ile zamanlarını ve sağlıklarını kaybettiğini belirterek, erkeklerde özellike 40 yaşından sonra, kadınlarda ise menepozla birlikte yüzde 70’lere varan oranlarda cinsel işlev bozuklukları görüldüğünü dile getirdi.

Doktora başvurmak şart
Cinsel işlev bozukluklarına dünyada uygulanan tüm ilaç ve cerarhi yöntemlerin Türkiye’de başarı ile kullanıldığını kaydeden Haliloğlu, doktor önerisi olmadan kullanılan ilaçların yan etkilerinin geri dönüşü olmadığını bildirdi.

Haliloğlu, doktora başvurmayarak yıllarca cinsel işlev bozukluğuyla yaşayan insanların ciddi sosyal problemler yaşadıklarına da dikkat çekti



Cinsellik halleri
“Sevişirken partnerinin ince topuklu ayakkabı giymesini istemek klinisyenler için anormal olabilir ama iki taraf da memnun ise normaldir.”Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD)’ın ‘Yaşam Boyu Cinsel Sağlık, Sizin de Hakkınız’ projesi kapsamında altıncı dosyasını erkek cinselliği üzerine hazırladı.

Hangisi anormal
Erkeklerde en sık görülen fonksiyon bozukluğunun erken boşalma, en sık hekime başvuru nedeninin ise ereksiyon problemi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Sungur cinsellikte çok konuşulan normal ve anormal kavramlarının değişkenlik gösterdiğini söyleyerek sınırları, cinselliği paylaşan bireylerin çizdiğine ve normal ve anormal kavramlarının sürekli değiştiğine vurgu yaptı.

Normalliği bireyler belirliyor
Cinsel normların değişkenliğini çan eğrisine benzeten Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sungur, nelerin çanın ortasına, nelerin uçlara düştüğünü, cinselliği yaşayan bireylerin belirlediğinin altını çiziyor.

Karar çiftlerin
Prof. Sungur, bir cinsel aktivitenin ne zaman normal, ne zaman anormal olduğu sorusuna ise örneklerle cevap veriyor.

“Mesela erkek kadına, ‘Sevişirken çıplak olmanı ve uzun ince topuklu ayakkabı giymeni istiyorum’ diyor ve kadın bunun mahsuru olmadığını düşünüyor. Klinisyen gözüyle baktığımızda, ‘Acaba bu adam fetişist mi?’ gibi sorular aklımıza gelebilir ama burada bizim ne tanı koyduğumuzun hiçbir değeri yok. Çünkü eşler buna olur veriyorsa hiçbir sorun yok demektir. Kadın ince topuklu sivri ayakkabıyı giyiyor ve cinsellik yaşanıyor.”

Algıdaki anormallik
Prof. Sungur, böyle bir durumun anormal boyuta geçmesini ise şöyle açıklıyor. “Yüksek topuklu, sivri burunlu ayakkabıyla yaşanan cinsellik uzun süre devam ediyor, yani erkek memnun, kadın memnun. Böyle baktığımız zaman son derece normal, hiçbir anormallik yok. Çünkü bu her iki partnerin onayladığı ve kimseye zarar vermeyen bir davranış. Ancak aradan aylar geçiyor ve aylar sonra kadın ayakkabıyı giymeden cinsellik yaşamak istiyor ama bu sefer erkekte ereksiyon olmuyor. O zaman kadın, erkeği uyaran şeyin kendisi değil, ayakkabı olduğunu anlıyor ya da öyle düşünüyor ki işte o zaman normal olan davranış, anormal olmaya başlıyor. Kadın, ayakkabısının kendisinden daha çekici olduğunu anladıktan sonra, bu partnerle cinsellik yaşamak istemiyor.”

Burada bir zamanlar normal olan bir durumun, bir süre sonra nasıl anormal olduğunu söyleyen Sungur, “Bizim açımızdan bakarsanız ayakkabı ile uyarılan birisi ilk bakışta fetişist gibi gözüküyor ama siz adını ne koyarsanız koyun, her iki partner de memnun ise onların cinselliği belirli bir noktaya gelinceye kadar normal devam eder” şeklinde konuşuyor.

Hayal ve fantaziler
Cinsellikte hayal ve fantezilerin paylaşımı ile ilgili olarak “İnsanların fantezileri vardır ve bunlar cinsellik anında kullanılabilir. Ama çiftler bazen birbirlerinin fantezilerine bile sahip çıkıyor ve onların anormal olduğunu düşünebiliyor” diyen

Prof. Sungur’a göre bu durum, çiftler arasında dengenin bozulmasına neden oluyor ve hayal etmeyi de suç gibi algılatıyor.

“Eğer kişi hayalini paylaşıyorsa partnerinden bir tepki beklemediği, doğal karşılayacağını bildiği ya da hesapladığı için paylaşıyordur. Mesela ilişki esnasında bir başka kadının ya da erkeğin adının geçmesinin sorun olup olmaması yine bireylere kalmış bir durumdur.”

Renkli cinsel yaşam
Cinsel normların zaman içinde değiştiğine vurgu yapan Prof. Sungur, “En çok başvuru nedeni olan konular neler” sorusuna ise şu cevabı veriyor. “Bize en çok danışılan konulardan biri iki çiftin bir arada olduğu cinsel ilişki, yani iki çiftli grup. Kişi eşine, ‘Seninle hep aynı cinselliği yaşamaktan bıktım ve cinsel hayatıma bir renk katmak istiyorum, bu rengi katabilmek için de bir önerim var, aksi taktirde seninle olmayacak ve evliliğimiz riske girecek. Ve ben biliyorum ki x çifti de birlikte seks yapmayı gayet normal buluyor, bunlarla seks yapmaya ne dersin? diyor.”

Normalden anormale geçiş
“Son derece şaşırtıcı ve rahatsız edici bir teklif olmasına rağmen eşini kaybetmek istemeyen bir kadın, ‘Kocam bunu teklif edebiliyorsa, başka insanlar da bunu yapıyorsa ve kocamı da kaybetmek istemiyorsam o zaman belki de bu olabilecek bir şeydir ve belki de çok anormal değildir’ diyebiliyor. Ancak başlangıçta normal gelen bu durum eşlerden biri ya da her ikisi, ya da her iki çift için de kendi değerlerine

çok ters düştüğü için zamanla suçluluk, pişmanlık, öfke ve kızgınlık yaratabiliyor.”

Taraflara eşit haz şansı
Ahlaki değerlerin eşler için standart olduğunu kabul ederek, normal gibi gözüken ve gerçeğe dökülen fantezilerin de bir süre sonra anormale dönüşebildiğini bu şekilde örnekleyen Prof. Sungur, “Normal ve anormal arasındaki geçişler sürekli mevcut. Bu durum, her iki eşin yapılan aktiviteden ne kadar ödül aldığı, her iki tarafın da ne kadar tatmin olduğu ile ilgilidir. Ancak sadece bir tarafın tatmin olduğu durumlarda, normal bir davranış bir süre sonra ödül almayan eş tarafından anormale dönüşebiliyor. Yani bunun normal olup olmadığını bizler söylemiyoruz, eşlerden biri ya da her ikisi bunların normal olduğuna inanıyor ya da inanmak istiyor.”

Cinsel performansı artıran besinler
Adları afrodizyak besinler olarak anılan bazı yiyecekler cinsel performansı artırmak amacıyla tüketiliyor.Cinsellik üzerine etkili beslenme biçimleri, bilinen en eski yazılı tabletlerde bile bulunuyor. Hititler’in yazıtlarında bile iyi bir cinsel performans için neler yapılması gerektiğine dair birçok bilgi bulunmakta. En fazla araştırma yapılan konu
Bu konu yine yüzyıllardır üzerinde en çok konuşulan ve en fazla araştırma yapılan konulardan biri.

Bilimsel kanıt yok
Ancak şimdiye kadar cinsel gücü artırdığı bilimsel olarak kanıtlanan herhangi bir yiyecek yok.

Araştırmalar cinsel sorunlar ile özellikle kalp-damar hastalıkları, diyabet ve diğer kronik hastalıklar arasında ciddi bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Diyet açısından bakıldığında genel anlamda kalp-damar sağlığı açısından önerilen tüm diyetler cinsel performans için de geçerli diyebiliriz.

Lifli besinler ve çinko
İçerik olarak doymuş yağlardan düşük ve iyi yağlardan da yeterli derecede içeren, yüksek lifli ve beslenme özelliği yüksek karbonhidratlı bir diyeti benimsemek başlangıç için temel nokta.

Yüksek protein içeriği cinselliğe ters etki yapabiliyor… Esansiyel yağ içeren gıdaların tüketilmesi doku gücü ve dokuları çevreleyen zarların ve dolayısı ile kalp sağlığının korunması için ne kadar önemli ise cinsellik için de aynı önemi taşıyor…

Çinko erkeklerde prostat sağlığı ve testesteron adı verilen erkeklik hormonunun üretimi açısından önemli bir mineral. Prostat salgılarında ve meni de yüksek oranda bulunan çinko, erkeklerde üreme, cinsel karakterler ve cinsel istek açısından önemli bir yer tutmakta.

B, C, E vitamini
Vitaminlere bakıldığında B-vitamini grubundan folik asit, kadınlarda yumurtalıkların, erkeklerde de spermlerin işlevleri açısından kilit rol oynuyor.

Aynı zamanda B-vitaminleri özellikle hücrelerin yenilenme aşamasında birçok reaksiyonda katalizör olarak görev yapıyor. C-vitamini ise spermlerin hareketlerini ve dölleme yapabilme özelliklerini artırıyor.

E-vitamini cinselliğin canlılığı organların dış oksidan etkilerden korunması ve seks hormonlarının üretilmesi açısından gerekli.

Ginseng de afrodizyak
Her ne kadar günümüzde bilimsel olarak tama kanıtlanmamışsa da yüzyıllardır insanların cinsellik açısından faydalı gördükleri bazı doğal besinler ve maddeler var.

Bunların bir kısmı doğal ilaç formunda iken bir kısmı da yemek tarzında alınabiliyor.

Üzerinde en fazla konuşulan madde ‘Ginseng’. Bu bitkinin kökü yüzyıllardır özellikle Uzakdoğu’da cinsel gücü artırıcı olarak kullanılıyor.

Etki mekanizması ise tam olarak bilinmemekle birlikte genellikle genellikle erkekler için öneriliyor.

Bununla beraber cinsel isteksizlik yaşayan kadınlarda da etkili olabileceği de görülmüş.

Dong quia ise Çin tıbbında spazmlarda kullanılan bir kök olup kadınlardaki cinsel şikayetlerde önerilmekte.

Damiana yaprağı da yine kadınlarda cinsel uyarıcı(afrodizyak) olarak ünlenen bitkilerden. Kuru veya yaş olarak yenilebilen bu yaprak ile cinsel dürtülerin artığı ileri sürülüyor.

Sarsaparilla birkisinin de kadınlarda ve erkeklerde seks hormonlarının yapımını artırdıkları ve cinsel yönden takviye yaptıkları belirtiliyor.

Ya doğal ilaçlar…
Doğal besin dükkanlarında ve alternatif tıp mağazalarında satılan ve günümüzde ciddi rağbet gören birçok ürün bulunuyor.

Ancak insanların kullanımı açısından gerçekten hangisinin etkin olduğunun ve yan etkisi olup olmadığının bulunması için ciddi deneylere ve incelemelere ihtiyaç var.

Bunların kullanımı açısından hem psikolojik hem de tıbbi olarak beklentilerin iyi belirlenmesi gerekiyor.

Sonuçta bakıldığında kalp damar sağlığı, genel vücut sağlığı cinsellik açısından da en önemli rolü oynamakta.

Bunların sağlamlaştırılması ve hastalıklarıdan korunulması cinselliğin de uzun yıllar korunabilmesini beraberinde getiriyor.

Ancak cinsel sorun yaşıyorsanız da o zaman doktora gitmekten çekinmemeniz gerekli. Günümüz modern tıbbında bu sorular ciddiye alınmakta ve başarılı tedaviler uygulanabilmekte.

CİNSELLİKTEN KORKMAYIN

Türkiye’de cinsellik korkular üzerine kurulu. Kadınlar kendi üreme fonksiyonlarını dahi bilmiyor. Bedenlerinden haz almayı keşfetmeden yaşadıkları gibi, haz arama peşinde de değiller…” Bu sözler Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği’nin (CETAD) AB ve Sağlık Bakanlığı desteğiyle yürüttüğü ‘Yaşam Boyu Cinsel Sağlık… Sizin de Hakkınız’ projesi kapsamında dün sunum yapan Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Dilek Cindoğlu’na ait.

Cinsellik eşittir korku
Kadın Cinselliği adlı kitabın da editörlerinden olan Cindoğlu, evlenmeden önce bakire olup olmadığını öğrenmek için jinekoloğa giden kızlar olduğunu, cinsellikten korkulduğunu söyledi. CETAD araştırmasına göre toplumun yüzde 70′i namusu bekâretle ilişkilendiriyor, bu sebeple de vajinismus ve cinsel isteksizlik sık görülüyor. Cindoğlu’na göre kadının cinsellikten haz alma hakkı yurttaş olma hakkıyla doğrudan ilişkili.

Fantazilere sansür konulmamalı
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel’se, “Kadın evliliğe ve cinsel yaşama aynı dönemde giriyor. Bilgisiz ve deneyimsiz” diyerek cinselliği zenginleştiren fantezilere sansür konulmaması gerektiğini söyledi. Yüksel’e göre fantezisi olmayanın cinselliği kısa sürüyor. Kadınlar bu durumdan da suçluluk duyuyor. Hatta bunun ‘cinsel sapkınlık’ olup olmadığını merak edip kendilerini suçluyorlar.

Çalışmanın diğer önemli noktaları

• Kadınlar bedenlerine yabancı ve kendi bedenleriyle ilişkileri erkeklerden çok daha zayıf ve olumsuz.

• Kadınlar için cinsellik bazen hoş, keyifli, romantik, sıcak bir yakınlaşma, bazen de zorunluluk nedeniyle çekince ve tiksinti kaynağı.

• Kadınların yüzde 57’si cinsellik konusunda kendisini ‘Pek bilgili değilim’,'Hiç bilgili değilim’ diye tanımlıyor. Erkeklerde bu oran yüzde 34.

• Kadın, erkeğe oranla bedenlerini popüler modellerle kıyaslayıp çok daha az beğeniyor. Bedeninden memnun olmayan kadının kendini cinsel açıdan arzulanır hissetmesi eksik kalıyor.

• Kadınlar bir yandan acı ve kanama korkusu, diğer yandan bakire olup olmadığının ‘test’ edileceği bir sınav yaşıyor ‘ilk gece’. Oysa kadınların yarısında ‘ilk gece’ kanama olmuyor.

Renkli beslenin
Tüm dünyadaki ölüm sebeplerine bakıldığında hastalıklar arasında kanser, ikinci sırada yer alıyor. Kalp hastalıkları ise birinci sırada yerini koruyor. Oysa kansere karşı önlem almak ve bu hastalıktan korunmak mümkün. Kanser vakaları her yıl artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; 2005 yılında 7.7 milyon insan kanserden öldü. Bu sayının 2015 yılında 9 milyon, 2030 yılında ise 11.5 milyon olması bekleniyor. Kanser vakalarının yüzde 40’ı aslında yaşam şekli değişikliklerinden etkileniyor. Kanserden korunmak için aşağıdaki maddelerin gözden geçirilmesi gerekiyor:

● Sigara kullanımı,
● Sağlıksız diyet,
● Hareketsiz yaşam,
● Alkol tüketimi,
● Hepatit B kontrolü ve aşısı,
● Çevre sağlığı ve hava temizliği,
● Ultraviyole ışınlar.

Her ülkenin şartlarını bu kriterlere göre değerlendirmesi ve kendi vatandaşlarına göre önlem alması gerekliliğinin altı çiziliyor. İyi beslenmek, aktif bir yaşam sürmek, kronik hastalıkları ve kanser riskini elimine etmek için en geçerli anahtar. Dengesiz diyet, hareketsiz yaşam ile oluşan fazla kilolar özofagus (yemek borusu), meme, rahim ve böbrek kanseri için riski artırıyor. Fazla kilolu veya obez olanların kansere yakalanma oranı daha yüksek. Her yıl 159 bin kolon kanseri, 88 bin meme kanseri şişmanlık ile bağlantılı olarak ortaya çıkıyor. Siz de bunlardan biri olmayın.

Dengeli beslenmeye ilgi artmalı
Meme kanserinden ölümlerin yüzde 19’u, kolon kanserinden ölümün ise yüzde 26’sı fazla kilo ve hareket azlığına bağlanıyor. Bu sebeple okullarda, ev yaşamında ve işyerlerinde toplumun tüm kesiminin dengeli beslenmeye olan ilgisini artırmak önemli.

Ayrıca her yıl 60 bin ölüm ise cilt kanseri sonucu gerçekleşiyor. Bu sebeple çevre bilinci ve ultraviyole ışınlar konusunda da bilgilendirme yapmak gerekiyor

Korunmak için bunları mutlaka uygulayın

● Dengeli beslenmeyi sağlayın. İdeal vücut ağırlınızı koruyun.
● A vitamini, E vitamini, C vitamini ve posa yönünden zengin olan yeşil yapraklı sebzeleri bolca tüketin.
● Dumanlanmış, tuzlanmış, nitrit ve nitrat eklenmiş ve yağlı besinleri az tüketin (füme etler, sucuk, salam vb yiyecekler).
● Kurubaklagiller, lahana, karnabahar, ıspanak, pırasa, soğan,
sarmısak, turunçgiller ve diğer taze meyveleri sık tüketin.
● Kepekli ekmek, çavdar ekmeği ve bulgur; selenyum, E vitamini ve posa yönünden zengindir.
●Yağ, kanser riskini artırır. Etlerin ve süt ürünlerinin yağsız olanlarını tercih edin.
● Balıklar; bakır, demir, selenyum, iyot ve çinko yönünden zengindirler. Haftada en az 2 kez tüketmeye çalışın.
● Karnabahar, pırasa, lahana, sarmısak, soğan, brokoli, yeşil soğan, kereviz; kükürtlü maddeler içerirler. Her gün yemeye özen gösterin.
● Besinleri mümkün olduğunca uygun sıcaklıkta pişirin. Yüksek ateşe tutarak, yağda kızartarak pişirmekten kaçının.

Kanser savaşçıları

● Brüksellahanası, brokoli, kabak: Kansere karşı savaşan
ve vücudu hücrelere zarar veren serbest radikallerden koruyan antioksidanlar olan ’sulforaphane’ ve ‘indole-3- carbinol’ maddelerini yüksek miktarlarda bulundurur. Her gün beslenmenizde yer verin. Ama yağda kızartmayın ve kavurmayın.

● Yeşil çay: Kateşin adı verilen antioksidan madde, kansertümörlerinin boyutunu ve sayısını azaltabilir. Ancak etkili olması için yüksek miktarlarda tüketmek gerekir. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü, günde 10 ile 25 bardak arası kafeinsiz yeşil çayın, daha önce sigara içen bireylerin akciğerlerindeki kansere yol açabilecek lezyonlar üzerindeki etkilerini inceleyen
bir araştırma yürütmektedir. Her gün tüketin.

● Keten tohumu: Araştırmacılara göre, iyi bir omega- 3 yağ asidi kaynağı olan bu tohumlar, kolesterol oranını düşürmekte ve bazı kanser türlerine yakalanma riskini azaltabilmektedir. Her gün tüketin.

● Domates: Hem prostat kanserine hem de kalp hastalıklarına karşı koruduğu düşünülen likopen içermektedir. Pişmiş domates
çiğden daha iyidir, çünkü bu pişme süreci, hücrelerin içindeki likopen maddesinin dışarı çıkmasını sağlamaktadır. Yemeklere bol bol ekleyin.

● Soya: Soya fasulyesi ve soya içeren diğer yiyecekler ‘isoflavonlar’ adı verilen bir madde içermektedir. Bu madde,
kolesterolü düşürdüğü gibi kolon, makat gibi sindirimle ilgili bölgelerdeki kanserleri de azaltır. Araştırma sonuçları ikna ediciolmasa da, çok fazla soya yiyen kadınların östrojen azalmasından dolayı, göğüs kanserine yakalanma olasılıklarının azaldığına inanılmaktadır. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), soya proteini içeren ürün etiketlerinin üzerine ‘Belirli kanser türlerinin oluşma riskini azalttığı’ yönünde uyarıcı bir not yazılmasını savunuyor. Sevmeye çalışın ve tüketin.

Yaşam kaynağı su
Yemek yemeden haftalarca yaşayabilirsiniz ama susuzluğa ancak birkaç gün dayanabilirsiniz. Sağlıklı bir hayat sürdürmek için her gün 2,5-3 litre su içmelisiniz.Su yaşam için vazgeçilmezdir. İnsan yemek yemeden haftalarca yaşayabilirken, susuzluğa ancak birkaç gün dayanabilir.

Vücudumuzun büyük kısmı su
İnsan vücudunun büyük bir kısmı (yüzde 50-60′ı) sudan oluşmuştur. Bu oran yaşa ve cinsiyete göre değişir. Su oranı yaşa paralel olarak azalır, yerini yağ dokusu alır. Kas dokusuyla vücuttaki su oranı arasında pozitif bir ilişki vardır. Çizgili kaslar diğer doku ve kaslardan daha fazla su içerir. Kanın yüzde 92’si, kemiklerin yüzde 22’si, beynin yüzde 75′i ve kasların yüzde 75′i sudur.

Su dengesi
Yetişkin bir insan bir kısmı yiyeceklerden karşılanmak üzere günde 2-3 litre suya ihtiyaç duyar. Kalori ve besin değeri olmamasına rağmen su beslenme açısından çok önemlidir. Yüzde 2′lik azalma ısı dengesinin değişmesine neden olurken, yüzde 7′lik azalma aşırı yorgunluğa, yüzde 10′luk azalma ise dolaşım ve böbrek yetmezliğiyle ölüme neden olur.

İnsan bedeninin kemik, deri, bağ dokusu ve yağ dışındaki tüm öğeleri vücut suyu içinde çözelti halindedir. Vücudun yaşamsal en küçük birimi hücrelerdir. Hücrelerdeki yaşam için gerekli olan bütün biyokimyasal tepkimeler bu çözelti içinde oluşur.

Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi su dengesinin korunması ile mümkündür.

Az su ile denge bozulur
Vücudun su dengesi içilen su, içecekler ve yiyecekler içindeki su miktarları ile solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkıyla kaybedilen su miktarları arasındaki dengeyle sağlanır. Vücut ihtiyacı olduğundan daha az suya sahip olduğunda denge bozulur, bu ödemlerin oluşmasına neden olur.

Kahve, çay ve kola gibi kafeinli içecekler, verdiklerinden fazla su atımına neden oldukları için, vücudun sıvısını azaltır. Alkollü içecekler de aynı şekildedir. Su vücudun sıvı ihtiyacının karşılayan en iyi öğedir.

Sıcak havalarda fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde, terleme ve idrarla, vücut ısısını artıran ateşli hastalıkların geçirildiği durumlarda, özellikle yaz aylarında sık görülen bağırsak enfeksiyonu ve ishal gibi hastalık durumlarında sıvı kaybı artar. Bu durum vücudun su gereksinmesinde de artışa neden olur.

Ne kadar su?
Su temiz, sağlığı bozmayan kaynaklardan karşılanmalı. Dolayısıyla içilen suyun hijyenik olmasına dikkat edilmeli.
Vücudun büyüklüğü, ne kadar aktif olunduğu, iklim, hastalık gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak su ihtiyacı değişiklik gösterir. Kilo başına 35 mililitre su alımı önerilmekle birlikte genel olarak, sağlıklı bir kişi her gün kaybedilen vücut sıvılarını yeniden yerine koymak için 2,5-3 litre su içmelidir

Zinde yaşam için az ye!
Bazı insanlar yemek yemek bazıları da doymak için yaşar. Birinci gruptakiler için yemek yemek vücudun temel ihtiyacı olmasından öte bir süre sonra vazgeçilmez zevkler arasında yer almaya başlar. Her kültürün temelinde yatan ziyafetler, toplu yemek yeme zevki ve misafirperverlik dikkat çekici farklara dayansa da aynı temeldedir özünde. Her eğlencenin bir parçasında mutlaka yemek vardır.

Gerçekten aç mısınız?
Eğlencelerin, düğünlerin, arkadaş toplantılarının bol olduğu, uzun akşam yemekleri ve gece çıkmalarının arttığı yaz günlerinde kendinizi daha mutlu etmek için daha bol yemek mantığındaysanız fazla kilolar çoktan kapınızı çalmıştır. Bunun önüne geçmek için yemeye başlamadan önce gerçekten aç olup olmadığınıza karar vermeli, duygusal yemelerinizin en çok hangi durumlarda tekrarlandığını tespit edip çözüm yolları bulmaya çalışmalısınız.

Yemek yemek bazılarında bağımlılık haline gelmiştir. Alkol veya sigara bağımlılığı gibi olmasa da bu bağımlılıkla mücadele etmek ciddi bir irade gücü gerektirir. İşte bu doğrultuda size birkaç öneri…

Küçük porsiyonlar tüketin
Besinlere karşı duyulan bağımlılık genelde fazla yemek tüketmekle sonlanır. Ancak Florida Üniversitesi’ndeki uzmanlara göre beynimizi daha az yemek tüketerek de kandırabiliriz. Küçük tabaklar ve kaseler kullanarak vücudun daha az porsiyon görmeye alışması, tabak bitirme psikolojisi ile tatmin edilmesi yardımcı olacaktır.

Zamanla, bu alışkanlığı tekrarladıkça beyin azla yetinmesini öğrenir. Bunu başardıktan sonra tabakta yemek bırakmaya çalışmak ikinci adım olacaktır.

Bol bol su için
Su rahatlatıcı özelliğiyle yeme ataklarının önüne geçebilir. Bunun için kendinize günlük su hedefi belirleyip bu hedefi gün içine yayarak tüketmeye gayret edin.

Tatlılardan uzaklaşın
Herkesi diyetten uzaklaştıran farklı kalori tuzakları vardır. Eğer sizin düşmanınız şeker ve şekerli gıdalar ise öncelikle bulunduğunuz ortamdan şekeri uzaklaştırarak işe koyulabilirsiniz. Şekersiz şekerler, sakızlar, light tatlılarla zamanla yeme alışkanlıklarınızı değiştirmeli, yeme sıklığınızı düşürmeli, canınız her tatlı çektiğinde yemeyerek ilk adımları tamamlamalısınız.

Açlığınızı kontrol edin
Açlık yeme bağımlılıklarını tetikleyen tehlikeli bir durumdur. Bunun için asla kendinizi aç bırakmayın, yemek yemeyi istemekle gerçekten aç olmayı ayırt etmesini öğrenin. Fizyolojik olarak aç olduğunuzda yemek yiyin, göz açlıklarınızı umursamamaya çalışın.

Egzersiz yapın
Egzersizin vücudumuzun fiziksel görünümünde olduğu kadar kimyasında da geliştirici etkileri vardır. Spor yapan bireylerin daha mutlu oldukları ve daha az yedikleri belirlenmiştir. Bunun için kendi performansınıza uygun, keyifle sürdürebileceğiniz bir program oluşturun.

Psikolojik destek alın
Yemekle kurduğunuz ilişkiler konusunda kendinizi yalnız ve gergin hissediyorsanız bunu mutlaka bir uzmanla paylaşın. Bu bağların kurulmasında altta yatan psikolojik etkenlerin rolü varsa, bunları beraber bulmaya ve yok etmeye çalışın.

Suç bölgesinden uzaklaşın
Eğer tezgahta kocaman bir çikolatalı kek, dumanı üzerinde bir pizza veya abur cubur dolu bir kase bırakırsanız muhtemelen kendinizi kaybedersiniz. Bunun için evinizde, size tuzak kuracak yemekleri bulundurmayın.

Gece ne yapmalı?
Gece yemeleri diyet serüvenlerinde beni en çok zorlayan durum. Bütün günü hafif beslenerek geçirebilsem de akşam televizyon karşısında hiç durmamacasına yemeye başlıyorum. Bunu nasıl önleyebilirim?

Bu, kilo vermek için bize başvuran pek çok kişinin yakındığı sorunlardan biri. Gün boyunca gerek işler gerek kontrol mekanizmalarının daha yoğun çalışmasıyla durdurulabilen iştah ve yemeğe saldırma hallerini önlemek maalesef akşam saatlerinde pek de kolay olamıyor.

Dengeli kahvaltı önemli
Bununla baş edebilmek için öncelikle güne dengeli bir kahvaltıyla başlamalı, ara öğünleri atlamadan az kalori bombardımanı ile muhtemel yeme ataklarını önlemelisiniz. Akşam yemeğinde yine dengeli ve yeterli bir mönüden oluşan zevkli, kalori değeri düşük ama hacimsel olarak büyük bir mönü hazırlamalı, bunu yavaş ve yemek yemeye odaklanarak yemelisiniz.



Cildinizi genç tutan yiyecekler
Bazı besinler cildimizi yaşlanmaya karşı koruyup daha canlı ve gergin olmasını sağlarken bazıları da cildin yaşlanmasına neden oluyor.Soya filizi: Vücudun kendi hormonları kadar etkili. Cildi dolduruyor ve gerginliğini sağlıyor.

Ispanak, lahana: B vitamini bağ dokusunun sıkılığını destekliyor, selüliti önlüyor.

Yeşil çay: Serbest radikallere karşı önemli hücre koruyucu maddeler içeriyor ve böylelikle yaşlılığın doğrudan hücrelerde durdurulmasını sağlıyor.

Su: Hücrelerin ve bağ dokularının dolgu ve destek gereksinimini karşılıyor. Besinlerin hücrelere taşınmasını, atıkların da hücrelerden çıkışını sağlıyor.

Som ve ringa balığı: Vücudun acil ihtiyaç duyduğu ama kendi başına üretemediği doymamış yağ asitleri içeren bu balıklar, hücrelerdeki yaşlılık sürecini yavaşlatarak Anti-aging’de anahtar görevi görüyor.

Sarmısak: Bileşimindeki allizin maddesi kan dolaşımını harekete geçirerek cildi arındırıyor. Böylelikle cilt sağlıklı bir renge kavuşuyor.

Tavuk: Vücudun güzellik hormonları üretmek için ihtiyaç duyduğu yüksek değerde protein içeriyor. Ayrıca kolajen üretimini ve bağ dokusundaki liflerin yenilenmesini destekliyor.

Zeytinyağı: Soğuk preslenmiş hali sağlıklı yaşam için bire bir olan bu yağ, erken yaşlanma ve kırışıklıklar için mükemmel bir silah. Doymamış yağ asitleri hücreleri tehlikelerden koruyor.

Yumurta, süt: Dikkat çekici şekilde “niacin” maddesi içeriyorlar. Bu B vitamini depoları hücre yenilenmesi için vazgeçilmez olarak tanımlanıyor.

Rezene: Haftada birkaç kez sofrada olmalı. Kalsiyum zengini bu ot, ciltte su depolanmasını sağlıyor ve hücre yenilenmesinde görev alıyor.

Avokado: E vitamini açısından oldukça zengin. Böylece serbest radikallere karşı içeriden de etki ediyor.

Elma: Şeker ve ensülin cildi yaşlandırıyor. Buna karşın elma kan şekerini sabitliyor ve ensülin iniş çıkışını engelliyor.

Cidinizi yaşlandıran yiyecekler

Margarin: Kahvaltı ve kızartma yağı olarak sofralarda yer verdiğimiz margarindeki doymuş yağ asitleri cilt hücrelerine zarar veriyor ve vücutta yağ olarak depolanıyor, kısacası şişmanlatıyor.

Kahve: Ensülin oranını artırdığı için cilde zarar veriyor. Ayrıca stres hormonu kortizolü harekete geçiriyor.
Yaşlandıran yiyecekler

Havuç: Havuç, muz, üzüm ve mango gibi meyve ve sebze türleri, yüksek glisemik indeksleri dolayısıyla Perricone’nin yasaklı listesinde yer alıyor. Glisemik indeks, kan şekerinin bir öğünde ne kadar arttığını gösteriyor.

Portakal: Her ne kadar vitamin açısından yüksek bir meyve olsa da şekeri yükseltmesiyle de biliniyor. Bu yüzden sağlıklı C vitamini alabileceğimiz meyveler elma ve limon.

Pizza: Pizzadaki karbonhidrat yağ yakımını engelliyor. Ama haftada bir kez yemek zarar vermiyor.

• Alkol alımı cildi yaşlandırıyor

• Şekerli besinler kana hızla karışır, ve sizi çabuk yaşlandırır.

• Kırmızı et de cildinize zarar verir.

• Kızartmalardan uzak durun.

• Tuzdan olabildiğince uzak durun.

Vajinismus tehlikesi…
Vajinismus hastalığın doktor muayenehanelerinde kısa süreli muayenelerle değil, uzun terapilerle tedavi edilebiliyor.Uludağ Üniversitesi Kadın Doğum ve Hastalıkları Anabilimdalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürkan Uncu, aile içi şiddet, anne baba baskısı, töre ve cinsel taciz olaylarının kızlarda evlendikten sonra cinsel ilişki kuramama sorununa neden olduğunu açıkladı. Prof. Uncu, “15 yıldır kocasıyla cinsel ilişki kuramayan kadınlar var” dedi.

Bursa Uludağ’da düzenlenen “8’inci Uludağ Jinekoloji ve Obstetri Kış Kongresi”nde konuşan Uludağ Üniversitesi Kadın Doğum ve Hastalıkları Anabilimdalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürkan Uncu, her 100 kadından 12’sinde “vajinismus” (kadınların vajinada yaşanan kasılma nedeniyle cinsel ilişki kuramaması) rahatsızlığının ortaya çıktığını belirtti.

Prof. Uncu, evlendiği halde 15 yıldır kocasıyla cinsel ilişki kuramayan kadınlar bulunduğunu söyledi. Vajinismus hastalığının doktor muayenehanelerinde kısa süreli muayenelerle değil, uzun terapilerle tedavi edilebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Uncu, “Çünkü vajinismusun altında yatan farklı nedenler vardır. Bu nedenleri çözmek gerekiyor. Kız çocuklarının yetiştirilme şekli, cinsellikte bilgiden uzak yetişmeleri, töreler, risk faktörü olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

Üniversiteli hastalar

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Engin Akhan da, toplantıda bu tür hastaların yüzde 32’sinin üniversite mezunu olduğunu açıkladı. Doç. Dr. Akhan, konuyla ilgili şunları söyledi:

“Vajinismus, vajina kasları ile oluşan istemsiz kasılmalar sonucu ilişkinin gerçekleşememe durumudur. Benim hastalarımın yüzde 32’si üniversite mezunu, hatta yüzde 12’si bekar ve partnerleri ile ilişkide bulunamadıkları için bana başvurup tedavi oldular. Dolayısıyla konunun cinselliğe bakış açısı, yetiştiriliş tarzı ile ilgisi olduğunu gösteren net bir kanıt bugün için bulunmamaktadır.

Biz 3 ya da en fazla 12 seansta bu hastalığı tedavi edebiliyoruz. İnvitro duyarsızlaştırma ve pelvik rehabilitasyon psikiyatrik tedavi kadar başarılı oldu.”





SPERM KALİTESİ

Spermin genetik kalitesinin yaşla birlikte bozulduğu bildirildi. Amerikan Bilimler Akademisinin yayın organında yayımlanan araştırmaya göre, yaş ilerledikçe spermin genetik kalitesi düşüyor, bu da ileri yaşta baba olan erkeklerin çocuklarının başta cücelik olmak üzere bazı genetik kusurlarla dünyaya gelme riskini artırıyor.Uzman Andrew Wyrobek, bu araştırmanın, ileri yaşlarda baba olmayı bekleyen erkeklerin hem çocuk sahibi olmakta zorlanacağını, hem de çocuklarının genetik sorunlarla doğacağını gösterdiğini belirtti. Araştırmacılar, dünyada ileri yaşlarda baba olan erkeklerin sayısının arttığını hatırlatarak, yaşlanmanın üreme kabiliyeti üzerindeki etkilerini anlamanın önem kazandığını vurguladı.

Uzmanlara göre, dünyada 35-49 yaşları arasında baba olan erkeklerin sayısı 1980 yılından bu yana yüzde 40 civarında arttı. 30 yaşın altında baba olan erkeklerin sayısı ise yüzde 20 oranında azaldı.

İç çamaşırına dikkat

Sperm hücrelerinin oluşumu ve gelişimi için olması gereken ideal sıcaklığın korunamaması ve aşırı sıcağa maruz kalma durumlarında üreme güçlüğüyle karşılaşma olasılığı da artıyor. Uzmanlar bu konuda iç çamaşırı seçiminin de önemli olduğunu söylüyor.

Üreme güçlüğü

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Antalya Tüp Bebek Merkezi’nden Opr. Dr. Mete Işıkoğlu, ‘Dünyada yapılan araştırma sonuçlarına göre, yürürken testis sıcaklığı oturma durumuna göre daha düşük olmakta, bununla birlikte sıkı iç çamaşırlarının özellikle yürürken olumsuz etkisi daha çok olmaktadır.

Bulgulara göre jokey tipi sıkı iç çamaşırlar yerine bol ve rahat olan slip veya boksır tipi çamaşırların tercih edilmesi hayatın ileri döneminde üreme güçlüğü yaşama olasılığını azaltacaktır’ dedi.

 

Gebelik - Hamilelik testi

Hamile olduğundan şüphelenen ve adet gecikmesi yaşayan pekçok kadın eczaneden kolayca temin ettiği gebelik testi ile hamile olup olmadığını öğrenmeye çalışır. Bu hem son derece ucuz, hem kolay hem de özel bir yöntemdir. Özeldir çünkü testi uygulayan kadından başka kimse sonucu bilemez. Pekçok kadın için bu önemli bir özelliktir. Kadın hamile olup olmadığını herkesten önce öğrenmek ve bu özel anı doyasıya yaşamak ister. Tam tersi şekilde istenmeyen bir gebelikten korkan kadın da hamile olup olmadığını başkalarının bilmesini
istemeyebilir. Her yıl tüm dünyada milyonlarca gebelik testi satılmaktadır. Evde yapılan gebelik testi anlamında "home pregnancy test" (HPT) olarak adlandırılan bu yararlı kitler her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Hatalı pozitif ya da hatalı negatif sonuçlar kişide hem psikolojik hem de fiziksel travmaya neden olabilir. Bu nedenle gebelik testi kitlerini kullanırken çok dikkatli olmak gerekir.

HPT gebeliği nasıl saptar?
Bir gebelik oluştuğunda herhangi bir testin bu gebeliği saptayabilmesi için hCG adı verilen hormonun varlığı temel şarttır. hCG yalnızca gebelikte salgılanan bir hormondur ve salgılanabilmesi için döllenmiş yumurtanın blastokist aşamasına ulaşıp rahim içine yerleşmesi gerekir. Bu genelde yumurtlamayı takiben 6-10 gün içinde meydana gelen bir olaydır. Teorik olarak hCG döllenmeyi takip eden 9. gün civarında salgılanmaya başlar. Hormonun kanda yeterli düzeye ulaşıp idrarla da atılması için ek zamana gerek vardır. Çok erken dönemlerde hormon kanda yükselmeye başlamasına rağmen idrarl atılması gecikebilir. Normalde gebe olmayan bir kadında kandaki hCG düzeyi mililitrede 10 milienternasyonel üniteden (mIU) daha düşüktür.


HPT'nin hassasiyeti ne demektir?
HPT'nin hassasiyeti idrarda saptayabildiği en düşük miktardaki hCG değeri anlamına gelir.

Bugün piyasada satılan pekçok gebelik testinin hassasiyeti 20-50 mIU/mL arasındadır. Yani hCG değeri 20-50 mIU/mL'nin altındaysa test sonuç vermez.

Oysa kan testi hCG değerini tam olarak yansıtır.Bu nedenle kan testi daha adet gecikmesi ortaya çıkmadan sonuç verebilir.

Testin duyarlılığı yani hassasiyeti ne kadar yüksekse yani ölçebildiği hCG düzeyi ne kadar düşükse gebeliği erken dönemde gösterme olasılığı da o kadar yüksektir.


HPT nasıl yapılır?

Her gebelik testinin kendine ait özellikleri olabilir. Bu nedenle eczaneden test aldığınızda kullanma talimatını mutlaka okuyunuz.

Test için en uygun örnek orta akım idrarıdır. Yani idrar yapmaya başlayıp biraz idrarı boşa akıttıktan sonra idrar örneği almanız daha uygundur. Testin özelliğine göre idrarınızı bir kaba alıp damlalık ile damlatmanız, idrar kabına batırmanız ya da direkt olarak idrarınızı yaparken testi akan idrara tutmanız uygulanabilecek yöntemlerdir.

HPT en erken ne zaman sonuç verir?
"Arkadaşımla ilişkide bulundum daha sonra hemen gidip gebelik testi aldım sonuç negatif çıktı. Kesinlikle hamile olmadığımdan emin olabilirmiyim?" şeklinde sorular sıkça sorulmaktadır. Bu kadar erken dönemde gebelik olup olmadığını ancak Tanrı bilebilir.

Daha öncede belirttiğimiz gibi gebelik testinde gebeliğin saptanabilmesi için embryonun rahim içine yerleşmiş olması gerekir. Bu nedenle test en erken yumurtlamadan sonraki 8-9. günde saptanabilir. Ancak yumurtlamanın geç olması, embryonun beklenenden daha geç yerleşmesi gibi nedenler ile bu dönemde yapılan idrar testi genelde negatif çıkar. Bu dönemde yapılan gebelik testinin negatif çıkması hatalı negatif anlamına gelmez ve hamile olmadığınızı göstermez. En akılcı ve ekonomik yaklaşım adet kanamasını beklemek eğer gecikme olursa test yapmaktır.


2001 Ekim ayında JAMA dergisinde yayınlanan geniş kapsamlı bir araştırmada adet gecikmesinin olduğu günde yapılan idrarda gebelik testinin duyarlılığının %90 olduğu saptanmıştır (JAMA. 2001;286-1759-1761). Geriye kalan %10 olguda daha henüz embryo rahime bile yerleşmemiştir. Yine aynı çalışmaya göre bu testlerin duyarlılığı en fazla adet gecikmesinden 1 hafta sonra olmakta ve %97'ye kadar çıkmaktadır.

Bu nedenle adet gecikmesinin takip eden 1-2 günde yapılan test negatif çıktığında mutlaka 1 hafta sonra test yeniden yapılmalıdır.

Testi yapmadan önce idrar ne süre ile tutulmalıdır?
Testi yaptığınız gün ne kadar geçse idrar tutmanız gereken süre o kadar azdır. Örneğin beklediğiniz adet kanaması 1 hafta geçmiş ise idrar tutmadan herhangi bir zamanda testi yapabilirsiniz. Öte yandan adet kanamasını beklediğiniz gündeyseniz ya da adet kanamanız 1-2 gün geciktiyse bu durumda 4 saat idrar yapmayıp daha sonra testi yapmalısınız.

Test nasıl yorumlanır?

Piyasada satılan değişik markalardaki idrar testleri birbirinden farklıdır. Bu nedenle kullndığınız testin kullanma talimatını mutlaka dikatlice okuyunuz.

Genelde idrar testlerinde 3 tane pencere bulunur. Bunlardan birine idrar örneği damlatılırken yan yana bulunan iki pencereye bakılarak test yorumlanır. Bu pencerelerden birisi testin doğru şekilde yapılıp yapılmadığınız gösterir (kontrol penceresi). Diğer pencere ise pozitif ya da negatif sonucu verir. Pozitif sonuç varlığında bu penceresinde ya bir çizgi ya da artı işareti çıkar. Sonuç penceresindeki çizginin renginin açık ya da koyu olması anlamını değiştirmez. Bu her durumda pozitif sonuç demektir. Bazı testlerde ise sonuç peceresinde artı ya da eksi işareti belirir. Artı pozitif sonucu yani gebeliği, eksi ise gebelik olmadığını gösterir.

Gebelik testinin sonucu okunurken testin kullanma kılavuzunda belirtilen zaman süresince beklenmelidir. Bazı durumlarda test negatif olmasına rağmen bir süre daha beklendiğinde hafif bir çizgi ortaya çıkabilir. Bu şüpheli sonucu belirtir. Ya hamile olmanıza rağmen hCG değeri testin saptayabileceği düzeylere ulaşmamıştır ya da hamiel değilsinizdir ancak test reaksiyon vermektedir. Her iki durumda da testin 1-2 gün sonra tekrar edilmesi ya da kanda gebelik testi yapılması uygundur. İdeal olan testin kullanma kılavuzunda belirtilen zaman sonrasında sonucu yorumlamaktır.

Test neden hatalı sonuç verir?

Testin hatalı negatif sonuç vermesinin temel nedeni duyarlılığının kandaki düşük düzeydeki hCG değerlerini saptamaya yetmemesidir. Testin erken yapılması bunda en önemli faktördür. Testin bozuk ya da son kullanım tarihinin geçmiş olması da bir diğer etkendir.

Hatalı pozitif sonuçlar ise daha nadir görülür. Bu gibi durumlarda bazen idrardaki başka bir hormona (örneğin LH) çapraz reaksiyon gelişebilir. Bir başka neden de kimyasal gebeliklerdir. Çok erken dönemde test pozitif çıkmasına rağmen daha sonra klinik olarak gebelik fark edilemeden embryo canlılığını yitirir ve kan hCG değerleri düşmeye başlar.


İnfertilite tedavilerinde yumurta çatlatmak amacıyla yapılan hCG enjeksiyonları sonrasında da hatalı pozitif sonuçlar görülebilir. Bu nedenle test son hCG enjeksiyonundan 10-14 gün sonra yapılmalıdır.

Testin hatalı pozitif sonuç vermesi oldukça nadirdir.Bu nedenle pozitif sonuç varlığında ek incelemeye gerek duyulmazken negatif olması mutlaka gebe olunmadığı anlamına gelmez

Kullanılan ilaçlar ya da enfeksiyonlar hatalı sonuçlara neden olabilir mi? İçinde hCG içermeyen ilaçlar hatalı sonuca neden olmaz. Kısırlık tedavisinde kullanılan yumurtlama uyarıcı ilaçlar da dahil olmak üzere hiç bir antibiyotik, ağrıkesici, doğum kontrol hapı testin hatalı sonuç vermesine neden olmaz ya da gebelik varlığında testin pozitifleşme sürecini geciktirmez. Benzer şekilde tütün ürünleri ve alkol de HPT'lerin doğru sonuç vermesini engellemez.

Uyarılar

Her türlü adet gecikmesi mutlaka değerlendirilmesi gereken önemli bir sağlık sorunudur. Testin negatif çıkması durumunda eğer adet kanamanız hala daha başlamadıysa mutlaka jinekoloğunuzla görüşmelisiniz.

Testin pozitif olması normal bir gebelik olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle gebeliğin varlığını teyit etmek ve dış gebelik başta olmak üzere bazı erken gebelik komplikasyonlarına yenik düşmemek için kontrol şarttır. Öte yandan adet gecikmesi olan bir kadında testin negatif sonuç vermesi gebeliğin ilerlemesine neden olacaktır. Bu sırada gebelikte kullanılmaması gereken maddeleri kullanmanız ya da gebelik için uygun olmayan davranışlarda bulunmanız bebeğinize zarar verebilir. Bunun istenmeyen bir gebelik olması durumunda ise sonlandırılması için yasal sınır aşılabilir.

Her adet gecikmesi durumunda test pozitif ya da negatif olsun mutlaka doktorunuzla görüşmelisiniz. 


Gebelikte hangi hafta testler yapılır

Normal bir gebelikte hangi test ne zaman? İdeal olan bir kişinin gebelik öncesi bir jinekologa gidip muayene olması ve sonrasında bilinçli şekilde gebe kalmasıdır. Ancak maalesef pek az bayan gebelik öncesi biz hekimlere gelip muayene olmaktadır. Normal bir gebelik izlemindeki haftaları ve takiplerde yapılması gereken tetkikleri gebelik haftalarına göre aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. İlk doktor ziyareti: 6-8. hafta En sık tahlillerin istendiği dönem ilk muayenedir. Bu dönemde anne adayları, daha önceden bildikleri veya bilmedikleri
hastalıklar açısından adeta bir check- up’tan geçirilirler.

• Ultrason
Ultrasonda düzgün gebelik kesesi içinde kalp atım hızı 100/dk’nın üzerinde olan embriyo ile embriyoyu besleyen keseyi (yolk sac) görmek mümkündür.

Ultrasonda ayrıca rahimde myom, yumurtalıklarda kist türü her hangi bir kitlenin varlığı araştırılır. Cerviksin (rahim ağzının) uzunluğu ve şekli de değerlendirilir.

Bu gebelik haftalarında vajen içinden (transvajinal yolla) yapılan ultrason karından (transabdominal) yapılana göre daha net bilgi verir ve tercih sebebidir.

Transvajinal yolla yapılan ultrasonda son adet tarihine göre 5 hafta 4 günlükken, transabdominal yolla yapılanda ise 6 haftalıkken bir embriyo ile kalp atımlarını görmek mümkündür.

• Kan grubu, Rh
Gebenin kan grubu Rh negatif, eşinin kan grubu Rh pozitif olması durumunda “Kan uyuşmazlığı” (Rh/rh) durumundan bahsedilir.

Anne rahmindeki bebeğin kan uyuşmazlığından etkilenip etkilenmediğini anlamak için ise “İndirect Coombs testi” yapılmalıdır.

İndirect coombs testi negatif olan gebeler, kan uyuşmazlığına bağlı bebekte bir etkilenme durumunun olmadığı anlaşılarak takibe alınırlar. 28.haftada tekrarlanan İndirect coombs testi negatifliğinin devamı durumunda bebeği son aylara kadar kan uyuşmazlığından korumak için “Anti D Immunglobulin” enjeksiyonu yapılır.

Yine, kan uyuşmazlıkları olan gebelerde doğumdan sonra bebeğin kan grubuna bakılır. Kan grubunun Rh pozitif olması durumunda anneye yapılan Anti D Immunglobulin uygulaması tekrarlanır.

Anne adayı kan grubunun Rh negatif, baba adayınınkinin ise Rh pozitif olması dışındaki tüm olasılıklarda kan uyuşmazlığı söz konusu değildir.

• Tam kan sayımı
Tam kan sayımı ile gebeliğin başlangıcında herhangi bir “kan eksikliği (anemi)” durumunun varlığı araştırılır.

Kan eksikliği demir eksikliğine bağlı olabileceği gibi Megaloblastik anemi, Pernisiyöz anemi, Orak hücreli (Sickle cell) anemi, Thalesemi durumları, maligniteler ve bazı sistemik rahatsızlıkların bir belirtisi olarak da karşımıza çıkabilir.

Ülkemizde özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde Thalesemiye (Akdeniz anemisi) bağlı anemiler sıklıkla görülmektedir.

“Anemi” ile ilgili detaylı bilgi almak için tıklayınız >>>

• Kan biyokimyası: Açlık kan şekeri (AKŞ), Üre (BUN), SGOT, SGPT, Kreatinin
Karaciğer ve böbrek hastalıklarının gebeliğin hemen başlangıcında tespiti takip açısından önemlidir. Nitekim gebelikte bu organların yükleri de artacaktır.

İleri derecede böbrek veya karaciğer problemlerinde gebelik sonlandırılabilir. Özellikle şeker hastalığı (diabet), yüksek tansiyon (hipertansiyon) gibi sistemik rahatsızlıkların varlığında bu testlerin önemi artar. Bu durumlarda hekimler ek olarak bazı testler de isteyebilir.

• TORCH taraması: Toksoplasma, Rubella (Kızamıkçık), CMV (Sitomegalovirüs), Herpes Tip 2 enfeksiyonları Ig M ve Ig G antikorları taranır.

Bu tür enfeksiyonlar gebelik harici dönemlerde geçirildiğinde her hangi bir problem oluşturmazken gebeliğin özellikle ilk üç ayında geçirildiğinde bebekte bir takım sakatlıklara yol açabilir.

Toksoplasma özellikle kedi ve köpek dışkıları bulaşmış yenilen gıdalardan alınır. Özellikle çiğ et ve iyi yıkanmamış meyve ve sebzeler Toksoplasma parazitinin geçmesinde rol oynar. Gebeliğin başında yapılan antikor tarama testlerinde Ig M ve Ig G antikorlarının her ikisinin de negatif olması durumu vücudun toksoplasma paraziti ile hiç karşılaşmadığını gösterir. Bu durumda gebeliğin sonuna dek toksoplasmadan korunma şarttır.

Toksoplazmadan korunmak için kedi, köpek cinsi hayvanlardan gebelik süresince uzak durmak, eğer evde besleniyorsa aşılarını yaptırmak, yenilen etleri iyi pişirmek, çiğ et yememek, yemek öncesi elleri iyi yıkamak ve meyve-sebzeleri bolca suyla yıkamak gereklidir.

Ülkemizde çiğ et tüketimi alışkanlığının yaygın olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, toksoplasma enfeksiyonları daha sıklıkla görülmektedir.

Rubella (Kızamıkçık), CMV (Sitomegalovirüs), Herpes Tip 2 enfeksiyonları ise daha çok hasta kişilere temas yoluyla bulaşan rahatsızlıklardır. Özellikle Rubella (kızamıkçık) mikrobu ile gebeliğin ilk üç ayında karşılaşıp hastalığı geçiren kişilerde gebelik kesinlikle tahliye edilmelidir.

• Tam idrar tahlili, gerekirse idrar kültür- antibiyogramı
İlk vizitte yapılan idrar tahlilleri böbrek fonksiyonlarının indirekt bir göstergesi olduğu gibi gizli veya aşikar idrar yolu enfeksiyonu varlığını konusunda da bilgi verir.

İlk aylardaki idrar yolu enfeksiyonları gebeliğe bağlı bulantı ve kusmaları arttırır, idrarda yanma ve/veya kasık ağrılarına neden olabilir.

Son aylardaki gizli veya aşikar enfeksiyonlar ise erken doğum sancılarına sebep olabilir.

• Servikovaginal smear testi (PAP smear testi)
Gebelikte salgılanan hormonlar neticesinde rahim ağzı (cervix) kanserlerinde artış meydana gelmektedir. Bu nedenle gebelere ilk aylarında smear testi uygulanarak böyle bir durumun varlığı araştırılmalıdır.

Ülkemizde gebelerin pek çoğu yanlış bir inanışla bebeklerine zarar geleceğini düşündüklerinden bu tür bir işlemi kabul etmezken doktorları da ilk ayında hastalarını muayeneden korkutmak istemedikleri için genelde bu işlemi ihmal ederler.

• Kanama profili
Kanama profili testleri içinde aPTT, PTT, INR, Fibrinojen, Trombosit sayımı vardır.

Hem normal doğum hem de sezaryen kanamalı bir işlemdir. Gebelerin “kanamaya yatkınlıkları” ilk vizitte belirlenmelidir. Ayrıca hastaların kendi ifadelerinden önceden olan kanamaya yatkın bir durumlarının olup olmadığı sorgulanır.

Özellikle bir takım kalp hastalıklarında bazı hastalar kanamayı engelleyici hap veya iğneleri kullanmak zorunda olabilirler. Bu tür durumların varlığında gebelikteki izlemler arttırılır ve doğum öncesi bazı önlemler önceden alınır.

• Hepatit B, Hepatit C, AIDS taraması
Hepatit B için HbsAg ve Anti Hbs, Hepatit C için Anti HCV, AIDS için ise Anti HIV testleri yapılarak her hangi bir taşıyıcılık durumunun olup olmadığı araştırılır.

Bu tür viral hastalıklar cinsel ilişki, kan veya doğum yoluyla bulaşır ve genelde kişilerde uzun bir süre taşıyıcılığa (portörlük) sebep verebilirler.

Taşıyıcı (portör), “hasta olmadığı halde hastalığı bulaştırabilen” demektir. Bu kişilerin vücutlarında barındırdıkları virüsler gebelik sırasında plasenta yoluyla bebeğe geçmesine rağmen bebekte her hangi bir sakatlığa neden olmazken, yenidoğan bebeklerin immün direnci (bağışıklığı) yetişkinlere göre daha az olduğu için bebeklerde doğumdan sonra bazı problemlere yol açabilirler. Bu problemler bebeklerde hastalığa yakalanma veya hastalığı taşıma şekillerinde olabilir.

Hepatit B taşıyıcı annelerin bebeklerine doğum sonrası aşı ile serum uygulaması yapılır ve belirli aralıklarla aşı tedavisi devam eder. Bu şekilde bebeğin aktif olarak bağışıklanması sağlanır. Ancak maalesef Hepatit C ve AIDS virüsünü taşıyan gebelerin doğan bebekleri için hastalıktan koruyucu etkin bir tedavi günümüzde bulunmamaktadır.

2. vizit: 10-13. hafta
• Ense kalınlığı (Nuchal Translucency, NT)

Bu haftalar arasında fetusun anatomik organları ve büyüklüğü değerlendirilir. Ayrıca ulrasonla ense kalınlığı (Nuchal Translucency, NT) ölçülür (Yandaki resim).

Ense kalınlığının uygun ölçümün yapılabilmesi için fetus son adet tarihine göre 11 ile 13 hafta 6 gün arasında ve baş-popo mesafesi 45-84 mm arasında olmalıdır.

Ense pilisinin kalınlığı; Trizomi 21 (Down sendromu, mongolizm), Trizomi 18 gibi kromozomal bozukluklarda ve bebeğin özellikle kalp gibi bazı organların problemlerinde artar. Bu artışın nedeni bebeğin ense bölgesindeki sıvı birikimidir (ödem) ve bunu ultrasonla yakalamak mümkündür.

Normal olarak bebeğin ense kalınlığı gebelik haftası ilerledikçe artar. Genel olarak 3 milimetrenin üstü patolojik kabul edilir ve bu durumda fetus özellikle “Down sendromu” açısından ileri değerlendirmeye alınır.

Ense kalınlığı ölçümü, son yıllarda gebelik takiplerine girmiş bir yöntemdir. Ayrıca yapılması belirli bir deneyimi gerektirir.

• I. Trimester tarama testi (İkili test)
Son on yılda dünyada, son 4-5 yılda da ülkemizde yaygınlaşan ilk trimester tarama testinin amacı Down sendromunun erken gebelik haftalarında yakalanmasıdır.

Son adet tarihine göre 9-13. gebelik haftaları arasında uygulanan testte anne adayından kan alınarak serbest β-HCG ve PAPP-A biyokimyasal değerlerine bakılır.

Down sendromunda anne kanında, serbest β-HCG değerleri normalin iki katı yüksek iken PAPP-A değerleri normalin 2.5 da biri (%40’ı) kadardır. “İkili test” olarak anılan işlemde her iki biyokimyasal değer bilgisayar programında değerlendirilir ve ortaya bir risk oranı çıkar. Risk oranının 1/250’nin üzerinde olması Down sendromu açısından ileri tetkiki gerektirir.

Testin pozitif olması durumunda yapılması gereken ileri aşama, “koryon villüs biyopsisi” adı verilen plasentanın bebeğe ait kısmından küçük bir parça alınarak kromozom açısından analizi ile teşhisin sağlanmasıdır.

Son yıllarda ikili teste eklenen “Nuchal Translucency (NT, ense kalınlığı, ense pilisi kalınlığı)” ölçümleri ile birlikte değerlendirilmesiyle test “üçlü test” adını almıştır.

3. vizit: 16-18. hafta
• Ultrasonda; fetus bir bütün olarak

• II. Trimester tarama testi (Üçlü Test, Triple Test)
Üçlü test uygulamasındaki amaç; bebeğe ait özellikle Down sendromu, Trizomi 18 gibi kromozom bozuklukları ile birlikte “Nöral tüp defektleri” adı verilen bir takım anomalileri taranmasıdır.

Üçlü test; gebeliğin 16-19. haftaları arasında anne kanından alınan örnekte β-HCG, alfa feto protein (AFP) ve bağlanmamış estriol (uE3) denilen üç biyokimyasal maddenin ölçümü ile yapılır. Bu ölçümler gebelik haftasına göre annenin yaşı, vücut ağırlığı, ırkı, annede diyabet olup olmaması, sigara içip içmediği, öyküde önceki gebeliklerin özellikleri ile birlikte değerlendirilir. Büyümekte olan bebekte olabilecek nöral tüp defekti ve bazı kromozomal anormalliklerle (Down sendromu ve trizomi 18) karşılaşılma riski hesaplanır.

Üçlü test bir tanı testi değil “tarama testi (screening test)” dir. Testin amacı bebek ve anne açısından riskli yöntemleri kullanmadan bebekte olabilecek anomali riskini saptamaktır. Eğer test sonucunda risk belirli bir düzeyin üzerinde çıkarsa (genel olarak 1/270 den fazla olması durumunda) “amniyosentez” adı verilen işlem yapılarak kesin tanı konulur. Yani amniyosentez bir “teşhis testi (diagnostic test)” dir.

Amniyosentez işleminde anne karnından ince ve uzun bir iğne yardımıyla amniyon sıvısı alınır. Tecrübeli ellerle yapıldığında oldukça ağrısız ve bebek için riskleri azdır.

Alınan sıvıda bebeğe ait dökülen canlı hücreler vardır. Bu hücreler özel bir kültür ortamında bekletilerek üretilir. Üretilen hücreler belli bir safhada toplanılarak kromozomları ayrıştırılır ve mikroskop altında görüntülenerek kromozomlar analiz edilir.

Kromozom analizinde görüntülenen hücreler direkt bebeğe ait olduğu için bebeğin kromozom yayılımını gösterir. Bu şekilde bebeğe ait kromozomlarda olan problemler rahatlıkla görülebilir ve aynı zamanda sex (cinsiyet) kromozomlarının incelenmesiyle bebeğin cinsiyeti de ortaya çıkar.

Karından bir ince iğneyle ultrason eşliğinde amniyon kesesine girilir.Yaklaşık 20 cc amniyon sıvısı enjektör ile aspire edilerek genetik laboratuara gönderilir.

Nöral tüp defektleri (NTD) bebeklerde görülen anomaliler (bebekteki kusurlar) arasında ilk sıraları almaktadır. Birkaç ayrı türü vardır. Bunlardan biri bebeğin beyin dokusunun bir bütün olarak gelişmemesidir, “anensefali” adı verilen bu en ağır şekli ölümcüldür.

Nöral tüp defektlerinin diğer türleri ise omurilikle ilgilidir. Omurilik gelişirken onu çevreleyen omurga kemiklerinin tam kapanmaması sonucu omurilik dokusu bebeğin sırtındaki bir yarıktan dışarıya çıkar; bu duruma “spina bifida” denilir. Dış etkenlere çok hassas olan bu sinir dokusu zamanla zedelenir ve bebek belli bir seviyenin altında sinirsel fonksiyonlarını yapamaz. Sonuç olarak bebek açısından yine ölümcül olabilecek bir doğumsal anomalidir. Hafif şekildeki spina bifidalarda doğum sonrası bir takım operasyonlarla düzelme şansı vardır.

Bu anomalilerde açıkta kalan dokudan “alfafetoprotein” (AFP) amniyon sıvısına, buradan da anne kanına geçer. Anne kanından yapılan testlerde bu gebelerde normal gebelerden daha yüksek miktarlarda alfafetoprotein saptanır.

Spina bifidalı gebeliklerin % 85'i bu test ile yakalanabilmektedir. Ancak test yapılan gebelerin %3-4'ünde her şey normal olmasına rağmen yüksek sonuç verebilmektedir. Bu nedenle tek başına test sonuçlarıyla tanı konmamaktadır.

Üçlü testte AFP yüksek ise ayrıntılı ultrason ile beyin dokusu ve omurgalar değerlendirilir. Ultrason ile saptanamayan bir durum varlığında amniyosentez yapılarak amniyotik sıvıdaki AFP miktarı ölçülerek kesin tanı konulabilir. Ayrıca amniyon sıvısındaki “asetilkolin esteraz enzimi”nin miktarına da bakılabilir.

AFP değeri yüksek fakat amniyosentezde ve ayrıntılı ultrasonografide anomali saptanmayan gebeliklerde, bebeğin büyüme ve gelişmesinin daha yakın takip edilmesi önerilmektedir.

Anne kanında yapılan üçlü test ile Down sendromu ile birlikte trizomi 18 riski de hesaplanabilmektedir. Down sendromlu bebekte normalde iki tane olması gereken 21. kromozom üç tanedir.

Trizomi 18’de ise aynı problem 18. kromozomdadır. Trizomi 18’li bebekler yaşamla bağdaşmaz ve genel olarak anne karnında veya doğumdan hemen sonra ölürler. Trizomi 18 görülme sıklığı Down sendromuna göre oldukça azdır.

Down sendromu (Trizom 21, mongolizm) yaklaşık olarak 850 doğumda bir görülür. Tedavisi olmayan bu kromozom anomalisinde fiziksel ve zeka geriliği olan bebekler söz konusudur.

Down sendromu görülme şansı yaşa bağımlı olarak artar. Özellikle 35 yaşın üzerinde risk önemli bir boyuta ulaşır. Ancak tüm Down sendromluların %25-35’i yalnızca 35 yaş üzeri gebelik ürünü iken %70-80’e varan oranlarda genç gebeliklerdedir. Üçlü testle Down sendromlu bebeklerin %60'ına yakını (%5 yalancı pozitiflikle) yakalanabilmektedir.

Son yıllarda üçlü testin Down sendromu yakalama şansını daha da arttırmak amacıyla teste kandaki “İnhibin A” adı verilen biyokimyasal değerinin de ölçülüp eklenerek testin “dörtlü test” şekline dönüşmesi için yapılan çalışmalar umut vericidir.

Down sendromu riski yüksek çıkmış gebeliklerde kesin tanıyı koyabilmek için anlatıldığı şekilde genetik amaçlı amniyosentez yapılması gereklidir. Üçlü tarama testinin asıl amacı yaşamla bağdaşabilen ve ömür boyu zeka geriliği ile giden Down sendromlu bebekleri yakalamaktır.
Amniyosentez sonucu yakalanan Down sendromlu bebekler çıkarılan sağlık kurulu kararlarıyla tahliye edilirler.

Üçlü test ile diğer bazı anomalileri de saptamak mümkündür. Bebeğin karın duvarı anomalilerinde (gastroşizis, omfalosel), böbrek anomalilerinde de test sonuçları yüksek çıkabilir. Bu nedenle üçlü testte artmış risk saptanan gebelere amniyosentez yapmadan önce tüm bu anomaliler açısından ayrıntılı ultrasonografik değerlendirme (II. basamak ultrasonografisi) yapılmalıdır.

4. vizit: 22-24. hafta
• Ultrasonda; servikal (rahim ağzı) uzunluk ve şekli ölçülür. Bebek özellikle kalp, beyin ve diğer iç organlar açısından değerlendirilir.

• Servikal kültür ve fresh testleri
Gizli vaginal enfeksiyonları araştırmak için yapılır. Gebelikte özellikle düşen hücresel tip vücut direnci nedeniyle “fırsatçı enfeksiyonlar” olarak tabir edilen bazı vaginal enfeksiyonlar gelişebilir. Bunların başında özellikle mantar enfeksiyonları (candida), yanısıra Trichonomas ve Gardnerella enfeksiyonları da sayılabilir.

Genel olarak tedavi edildikten sonra nüks eden bu rahatsızlıklar ilerleyen gebelik haftalarında tekrar tekrar tedaviye gerek duyabilirler.

5. vizit: 24-28. hafta
• Tam kan sayımı
Anne adayının kan sayımı yapılarak gebeliğin bu ilerleyen haftalarında aneminin gelişip gelişmediğine bakılır.

• Tam idrar tetkiki
İdrarda gizli enfeksiyonların varlığı araştırılır. Özellikle gebelerde her hangi bir şikayet oluşturmaksızın yalnızca idrar tahlillerinde bakteri ve lokosit görülmesi ile karakterize gizli idrar yolu enfeksiyonları (asemptomatik bakteriüri) erken doğuma ve böbrek enfeksiyonlarına (pyelonefrit) neden olabilir.

Tam idrar tetkikinde böyle bir durum saptanırsa idrar kültür-antibiyogram testi yapılarak üreyen mikroorganizmanın türüne göre antibiyotik başlanmalıdır.

• 50 gram glukoz yükleme testi
Bu gebelik haftasında kişilere sabah aç karınla 50 gram toz glukoz sulandırılarak içirilir ve bir saat sonrasında tetkik için kan alınır.
Alınan kan örneğinde kan şekeri değerinin 140 mg/dl ve üzerinde olması durumunda test pozitif olarak kabul edilir ve bu gebelerde bir gün sonra 100 gram standart glukoz tarama testine geçilir.

Bazı gebeler bu oldukça tatlı olan bu suyu içmede problem yaşayabilirler, örneğin bulantı ve kusmaları olabilir. Bu durumda laboratuara giderken yanlarında “limon” götürüp tatlı suyun içine sıkmak suretiyle şikayetleri genel olarak giderilecektir.

100 gram standart tarama testinde bu kez gebelerden sabah aç karınla kan alınır ve hemen sonrasında 100 gram toz glukoz sulandırılarak içirilir. İçimden 1 saat, 2 saat ve 3 saat sonra tetkik için kan alınır. Böylece açlık kan şekeri ile birlikte toplam 4 ayrı kan şekeri değeri elde edilmiş olur. Bu 4 değerden 2 veya daha fazlasının standart değerlerin üzerinde olması durumunda gebeler ”gestasyonel diabet (gebeliğe bağlı diabet, gizli şeker hastalığı)” teşhisi alarak kalori kısıtlaması amacıyla diyetisyene konsultasyona gönderilirler.

Gestasyonel diabeti olan gebelere diyetten kalori kısıtlaması yapılmazsa annenin kan şekeri değerlerinin genel olarak yüksek olmasının bir sonucu olarak; bebeğin normalden iri olması, doğumun zor olması, amnios suyunun normalden fazla olması ve buna bağlı erken doğum riskleri gibi durumlar oluşabilecektir. Ayrıca doğan bebeklerde doğum sonrası kan değerlerine bağlı metabolik sorunlar meydana gelebilecektir.

Normale göre iri bebekler (makrozomi) halk arasında “tosuncuk” olarak tabir edilirler.

• İndirekt Coombs Testi
Bu haftada yalnızca kan uyuşmazlığı olan gebeler yeniden İndirekt Coombs testine bakılarak değerlendirilir, sonuç negatif ise bebeğin etkilenmediği anlamına gelir. Bu durumda gebeliğin sonuna kadar etkilenmeden (immünizasyon) korumak amacıyla gebeye “Anti D Immunglobulin” iğnesi yapılıır.

6. vizit: 32. hafta
• Ultrasonda; fetusun gelişimi, iç organları ayrıntılı olarak değerlendirilir. Ayrıca amniyon sıvısı, bebeğin duruş şekli, plasentanın yeri ve görüntüsü, bebeğin rahim içindeki aktif hareketleri incelenir.

7. vizit: 34. hafta
• 6. vizitteki işlemler tekrarlanır. Riskli durumların varlığında Doppler ultrasonografi ve NST gibi ek tetkikler istenebilir.

8. vizit: 36. hafta
• Utrasonda özellikle bebeğin duruşu, amnios sıvısı, plasentanın görünümü ve bebeğin aktif hareketleri incelenir.

9. vizit: 38. hafta
Bebeklerin sağlık durumunu tespit etmek için birçok yöntem kullanıyoruz. Hiçbir yöntemin tek başına duyarlılığının %100 olmadığını unutmamak gerekir.

Gebelik izlemlerinde günümüzde yapılan araştırmaların çoğu, anne adaylarının ve fetusun içinde bulunduğu ortamı sağlıklı kılmak veya bu ortamın sağlık düzeyini tespit edebilmek içindir. Teknolojik gelişmelerin ve bilgi çağının sunduğu olanakları tıbbın her alanında olduğu gibi riskli gebeliklerin tespitinde ve takibinde kullanmak bir avantajdır.

Son haftalarda bebeğin iyilik durumunu gösteren standart olarak üç ayrı yöntem vardır. Bunlar:

Ultrasonografik değerlendirmeler
NST
Bebek hareketleridir.

Bunlardan ilk ikisi hekim tarafından incelenirken bebeğin hareketleri anne adayı tarafından değerlendirilmelidir. Bebeğin hareketlerindeki ani azalma durumunda bu bebeğin sıkıntıya girdiğinin bir ifadesi olabilir. Bu durumda gebe hekimini bilgilendirmelidir.

Ayrıca bebeğin “biyofizik profil skorlaması” yapılır. Biyofizik skorlama; ultrasonda rahim içindeki bebeğin aktif bazı hareketleri ve amniyon sıvısının miktarı yanısıra NST bulgularının hep birlikte değerlendirilerek skorlanmasıdır. Bebeğin sağlığını gösteren önemli bir kriterdir.
Özetle, biyofizik profil skorlaması; gebeliğin ultrason görüntülemesi ile NST bulgularının birlikte değerlendirmeleridir. Teşhiste tek bir yöntem yerine kombine olarak düşünülerek karar verilmelidir.

• NST (Non-Stres Test, Kardiyotokografi)
NST, özellikle son yıllarda gebelik takiplerinde vazgeçilmez bir yöntem haline gelmiştir.

Kardiyotokografi (kardiyo=kalp, toko=rahim kasılması) veya kısaca "toko" adı verilen cihazla bebeğin kalp atışlarının seyrini, bebek hareketleriyle ve varsa kasılmalarla olan ilişkisini temel alarak bebeğin iyilik halini değerlendiren bir testtir. Doğum eylemi esnasında da aynı amaçlarla kullanılır.

”Prob” olarak tabir edilen ve gebenin karnı üzerine sabitlenen iki alıcı ucu vardır. Problardan biri rahmin kasılmalarını (uterin kontraksiyon) diğeri ise bebeğin kalp seslerini algılar. Algılanan kasılmalar ve kalp sesleri cihaz tarafından bir grafik kağıt üzerine aktarılır.

Yaklaşık 20 dakika süren bu işlem sırasında gebelerden, bebeklerin her hareketlerini hissettiklerinde ellerine verilen küçük bir butona basmaları istenir. Böylelikle; bebeğin kalp atım hızı ve reaktivitesi (atım hızındaki değişkenlikleri), rahimdeki kasılmalar ve bebeğin kalbinin bu kasılmalara verdiği cevaplar hekim tarafından değerlendirilerek bebeğin sağlığı hakkında dolaylı bir bilgi elde edilmiş olur.

Bebek hareketlerini hisseden gebe elindeki butona basar.
Kalp atımları ve rahim kasılmaları aynı anda bir grafik kağıt üzerine basılır.
Üst kısım kalp seslerine, alt kısım ise rahim kasılmalarına aittir.

NST özellikle gebeliğin son aylarında bebeğin sağlığını gösterdiği gibi doğum sırasındaki monitörizasyonda (izlemde) da son derece önemlidir.
Riski olmayan gebeliklerde, NST uygulamasına 37. gebelik haftasından sonra haftada bir, 40. gebelik haftasından sonra ise 3 günde bir tekrarlanması önerilir.

NST işlemi öncesi annenin karbonhidrattan zengin diyetle karnını doyurarak tok olması önerilir. Uygulamanın, bebeğe hiçbir olumsuz etkisi yoktur.

NST özellikle anne adayının bebek hareketlerinde azalma olduğunu ifade ettiği durumlarla, kasılmaların varlığından şüphelenildiği anlarda kullanıldığında oldukça değerli bilgiler sağlar. Bu şekilde doğum eyleminin başlayıp başlamadığı, bebeğin içeride sıkıntıda olup olmadığı indirekt olarak anlaşılabilir.

• Renkli doppler ultrasonu

Renkli doppler ultrasonografi, son yıllarda giderek daha fazla uygulama alanı bulmaktadır.

Özellikle anne adayının risklerinin belirlenmesinde ve bebeğin sağlık durumunun değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.

Doppler ultrasonunda özetle bebeğe giden kan akımına bakılır. Üstteki resimde erken bir gebelikte bebeğe giden kan akımı renki doppler ultrasonu ile izlenmektedir.

Kan akımının bozulması (azalması veya geriye kaçması) durumlarında bebek hayatı riske girer. Damarlardaki direnç artışı kan akımındaki azalmayı ifade eder.

Ayrıca bebekle plasenta arasında göbek kordonu içerisindeki umbilikal arter, umbilikal ven ve bebeğin beyin damarlarındaki dalga şekillerindeki bozukluklar, bebekteki dolaşım bozukluğunu saptayabildiği gibi şiddetini de belirleyebilmektedir.

Doppler ultrasonda dolaşımsal bozukluk tespit edildiğinde daha sonraki dönemlerde bebeğin durumunda kötüleşme riski artmıştır. Özellikle preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) veya bebeğin rahim içi gelişme azlığı (IUGR) gibi durumlarda damarlardaki direnç artışı gidişatın olumsuz yönde olduğunu gösterir.

Gebeliğin 12-14. haftalarında yapılan “Ductus venosus doppler”i bebekte başta kalp anomalileri olmak üzere Down sendromu gibi bir takım kromozom bozukluklarının erken teşhisinde umut vermektedir.

• Kan biyokimyası, Tam kan sayımı, Tam idrar tahlilleri, Hbs Ag, Anti Hbs, HCV, HIV, TORCH tetkikleri tekrarlanır. Doğum öncesi doğuma veya olası sezaryene hazırlık amacıyla bu testler tekrar gözden geçirilir.
Sezaryen planlanıyorsa bu tetkik sonuçları anestezi açısından da önemlidir.

• Doğum konusunda bilgilendirme
Günü yaklaşan anne adayına doğumla ilgili detaylı bilgiler verilir.

39-42. haftalar arası izlem
• Ultrason (gerekirse biyofizik profil)
• NST
38-40. haftalar arası haftada bir, 40.haftadan sonra ise 3 günde bir uygulanması önerilir.

NST’si normal(reaktif) olan 1000 gebenin 997’sinin bebeklerinde ilk üç gün içinde hiçbir problem ortaya çıkmadığı izlenmiştir. Fetal iyilik durumunun izlenmesinde NST oldukça önemli bir yere sahiptir.

• Vajinal muayene (tuşe)
Vajinal (pelvik) muayene “tuşe” adını alır. Amaç kalça kemiğiyle (pelvis) ve rahim ağzının (cervix) değerlendirilmesidir. Bu şekilde pelvis girimi, kemik çıkıntılar, pelvis çatısı ayrıntılıca değerlendirilir. Bunun yanısıra rahim ağzına (cerviks) da bakılır.

Doğum işaretleri konusunda gebe bilgilendirilir.

40. haftadan sonra ise gebenin doğuma kadar haftada iki kez görülerek değerlendirilmesinde yarar vardır.

42. haftaya kadar doğumu başlamayan gebeler ise hastaneye yatırılarak doğurtulmalıdır. Çünkü bu haftadan sonrası “Gün aşımı (Surmaturasyon, posterm)” gebeliği olarak değerlendirilir ve bebeğin içeride sıkıntıya girme riski oldukça artmıştır.

Gebeliklerin risklerine göre bu testler yer değiştirebilir, izlemler daha sıklaştırılabilir veya daha ayrıntılı testler istenebilir.

Bebeğin sağlığı her zaman için tek bir yöntemle değil, sayılan tüm bu testlerin bütününün sonucunda değerlendirilmelidir.

Doğum sonrası kilo verme rehberi

Kadınların yaşamları boyunca yakasını bırakmayan “fazla kilolar” özellikle de doğum sonrasında problem yaratıyor. Doğum sonrası fazla kilolarından kurtulmak isteyen annelere uzmanlar “düzenli” ve “etkin” emzirmeyi ve özel egzersiz hareketleri öneriyor... Hamilelik döneminde alınan ve doğum sonrasında da bir türlü verilemeyen fazla kilolar, birçok kadının ortak sorunu. Ancak hamilelik döneminde az az ve sık sık beslenen, düzenli yürüyüş yapan anneler bu sorunu daha hafif atlatıyor. Uzmanların doğum sonrasında “şişmanlık” sorununun

ortaya çıkmaması için ilk önerisi, bebeklerin en az 6 ay emzirilmesinden ibaret. Ve tabi ki uygun egzersiz hareketleri.

“Doğum sonrasındaki kiloların sorun yaratmaması amacıyla, hastalarımızı hamilelik döneminde ve sonrasında mutlaka diyetisyen desteği almaları konusunda uyarıyoruz. Düzenli ve dengeli beslenme fazla kilo alınması önlüyor.”

Acıbadem Hastanesi Bakırköy Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr.Sennur Zorer, hamilelik dönemi başlar başlamaz düzenli ve dengeli beslenme konusunda eksiklikleri bulunan annelere “diyetisyen” kontrolünde olmaları önerisini getiriyor. Çünkü doğum sırasında alınan fazla kilolar, bebek doğduktan sonra verilemiyor ve vücuda yapışıp kalıyor. Özellikle de karın ve basen bölgesinde toplanan yağların yakılması uzun yıllar alıyor. Diyetisyen kontrolünde kilo verilip düzenli spor yapılsa da, sürecin uzaması birçok kadını mutsuz ediyor. İşte doğum sonrasında “zayıflama maratonu” koşmamak için Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Sennur Zorer, annelere bebeklerini “etkin emzirmeleri”ni öneriyor. Etkin emzirme bebeğin en az 6 ay süreyle anne sütüyle “su” bile verilmeden beslenmesinden ileri geliyor. Çünkü emzirme sırasında bir anne yaklaşık 500 kalori harcıyor, bu da yaklaşık 1 saat tenis oynama ya da bir saat boyunca aralıksız yüzmeyle harcanabilecek bir kalori oranı. Uzmanlar emziren annelerin sıkı diyet yapmamalarını öneriyor. Bu nedenle de günde en az 5-6 öğün yeyip 2200 kalori almaları gerekiyor.
Gebelik sonrasında fazla kilolarını atmakta zorlanan anneler, gebelik sırasında dengesiz, düzensiz ve yüksek kalorili bir beslenme rejimi uyguluyor. Bu nedenle de hamilelik dönemi sona erdikten sonra, annenin kilo vermesi ve forma girmesinde sorunlar yaşanıyor. Anne hamilelik döneminde 8-10 kilo alırsa doğum sonrasında daha kolay forma giriyor, ancak hamilelik döneminde 15-20 kilo alınırsa bu kilolar daha zor veriliyor. Dr.Sennur Zorer, emziren annelerin yüksek kalori harcamaktan dolayı, emzirmeyenlere göre daha kolay ve hızlı kilo verdiklerini belirtiyor.

DİYETİSYEN KONTROLÜ
Annelerin hem hamilelik döneminde hem de sonrasında mutlaka diyetisyene gitmelerini öneren Dr. Sennur Zorer, “Annenin doğru beslenmesi hamilelik sırasında bebeğin beslenmesi için, sonrasında da bebeğin anne sütü alması için büyük önem taşıyor” diyor.
Hamilelerin dördüncü ve beşinci aydan sonra ayda 1-1,5 kilo almasının yeterli olduğunu ifade eden Dr. Sennur Zorer, “Bazı gebeler günde iki öğün yeyip çok yüksek kalori alıyorlar. Genellikle akşam yemeğinde çok yiyorlar. Oysa öğün aralarını atlamayan, akşam yemeğini erken ve hafif yiyenler dengeli kilo alıyor. Bu dönemde az kilo alanların vücutlarında daha az çatlak oluşuyor” şeklinde konuşuyor. Bunların yanısıra ilk 4 ayda hiç kilo almayan bir gebenin son 5 ayda 10-15 kilo alması normal olarak nitelendiriliyor. Alınan kilo da hastanın boyuna, çalışma temposuna göre değişiyor. Çalışmayan anneler daha çok kilo alıyor.

BEBEK TAŞIMA”
Hamilelik dönemi yaklaşık 280 gün sürüyor. Bu süre içinde kadınlarda fiziksel ve ruhsal değişiklikler meydana geliyor.

“Gebelik döneminde kas ve iskelet sisteminde meydana gelen olumsuz değişimler annelerin 9 aylık süreci sıkıntılarla geçirmesine yol açıyor. Bu nedenle de günümüzde annelere, mutlaka gebelik rehabilitasyonu uyguluyoruz.”
Kas ve iskelet sisteminde meydana gelen değişiklikler sonucunda, karın duvarının gerildiğini ve gebenin ağırlık merkezinin kayarak duruşunun bozulduğunu belirten Acıbadem Hastanesi Bakırköy Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr.İnci Şenses, şunları söylüyor: “Normalde hepimizin belinde bir kavis bulunur. Ancak gebelerde bu kavis, annenin ağırlığının artması nedeniyle öne doğru yer değiştirir ve beldeki yük artar. Yine gebelikte artan hormonlara paralel eklemlerde aşırı hareketlilik meydana gelir. Ayrıca taban kaslarında zayıflık, kilo artışı ve aşırı sıvı birikmesi oluşur. İşte bu sorunları önlemek için gebelik rehabilitasyonu yapmak gerekir.”

ÖZEL EGZERSİZLER
Doğumdan sonra annelerin 1 yıl içinde ideal kilolarına dönmeyi hedef olarak belirlemeleri ve 6 ay içinde de fazla kilolarını vermeye çalışmaları öneriliyor. İlk birkaç hafta içinde 2-2.5 kg verilebilir. Ortalama kilo almış bir annenin vermesi gereken 6-10 kg fazlası oluyor. Egzersiz ve beslenme düzeninde yapacağınız değişikliklerle bu kilolardan kurtulabilirsiniz. Böylece günde 500 kalori azaltarak haftada 500 gr kaybetmeyi hedefleyebilirsiniz.

GEBELİK REHABİLİTASYONU
Duruş Bozukluğu Gideriliyor
Gebelikte vücut ağırlığı arttığından, vücut bu yeni duruma alışmakta zorlanıyor. Kişinin duruşu bozuluyor, meme ve karın bögesinde aşırı yağlanmalar ortaya çıkıyor. Ayrıca omuz kuşağında geriye eğilmeler meydana geliyor. Dizlerde geriye doğru gidiş oluşurken belin çukuru derinleşiyor. Gebelerde oluşan “duruş bozukluğu”nun tedavisinde, gebenin kalçalar sıkılı, baş dik ve çene öne doğru, omuzlar hafifçe arkada, kollar yanda ve gevşek pozisyonda durmayı öğrenmesi gerekiyor. Bu duruş gebelerin yaşadığı sorunların çözümünde büyük katkı sağlıyor.

Doğru Yatış Teknikleri
Rehabilitasyon sırasında gebelere “doğru yatış” teknikleri öğretiliyor. Eğer gebe sırtüstü yatmak istiyorsa, sağ omuzunun altına 30 derecelik açıyla bir yastıkla destek yapılıyor. Ayrıca yan yatarken bacaklarının arasına yastık koyması öneriliyor. Gebeye “karın güçlendirici” egzersizler öneriliyor. Uterus büyüdükçe karın kasları devamlı uzatılmış pozisyonda kaldığı için sonraki dönemlerde kas gücünü artırmak zorlaşıyor. Bu nedenle erken dönemde bu egzersizlere başlanıyor.

Karın Kasları Güçlü Olmalı
Gebeler bu dönemde en çok bel ağrısı, sırt ağrısı, el bileklerinde sıkışma uyuşma, bacak krampı, varis ve göbek fıtığından şikayet ediyor. Bu nedenle de hastalara “bel eğitimi” verilerek bel ağrıları olduğunda hastanın en uygun pozisyonu alması sağlanıyor. Eğer gereklisye korse veriliyor, masaj yapılıyor. Medikal tedavi de uygulanabiliyor.
Fazla sıvı bilekleri yoruyor. Anne adaylarının vücutlarında sıvı birikmesi, el bileğinde ortaya çıkan “sinir sıkışmasına” neden oluyor. Hastaya gece sabitleştirici verilerek el bileklerinin hareketlerinin en aza inmesi sağlanıyor. El bileği egzersizleri yaptırılıyor. Sıkışan bölgeye buz konulması öneriliyor.

Bacak Krampı Zorluyor
Dr. İnci Şenses bu durumda fiziksel aktivitenin artırılması, magnezyum ve kalsiyum kullanılmasının faydalı olacağını söylüyor. Anne adayı na, ayak bileği pompalama egzersizi yaptırılıyor ve yürüyüş öneriliyor. Kramp olduğunda ani germe hareketleri yaptırılıyor. Eğer varisleri varsa elastik çorap önerilerek fazla ayakta durmaması hastaya hatırlatılıyor.

Sırt Ağrısı Yoruyor
Sırt bölgesinde “kamburluk” artacağından, karın içinin büyüyüp vücudun öne doğru eğilmesiyle annenin sırtı buna uyum sağlayamaz. Göğüsler de büyüyeceği için, annenin duruşu düzeltilip kalın askılı sütyenöneriliyor. Ayrıca gerek duyulduğunda korse de verilebiliyor.

Rahat kilo vermek için;


Bebeğini 6 ay boyunca düzenli emziren anne bir günde yaklaşık 500 kalori harcıyor. Bu da yaklaşık 1 saat tenis oynama ya da 1 saat aralıksız yüzmeyle harcanabilecek bir kalori oranı.
Uzmanlar, emziren annelerin sıkı diyet yapmamalarını öneriyor. Bu nedenle de günde en az 5-6 öğün yeyip 2200 kalori almak gerekiyor.
Doğum sonrasında, gebelik döneminde olduğu gibi, annelerin düşük kalorili diyet yapmaması öneriliyor.
 

 Kürtaj hakkında en sık sorulan sorular

 

1-İstenmeyen bir gebeliğin sonlanması için kürtaj dışında bir yöntem var mıdır? Ülkemizde şu anda istenmeyen bir gebeliğin sonlandırılmasının tek yolu vakum aspirasyon yöntemiyle kürtaj olmaktır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanan RU-486 isimli düşük ilacı ülkemizde bulunmamakta ve bu ilacın kullanımının uzun vadeli etkileri bilinmemektedir. Aynı şekilde piyasada söktürücü iğne olarak bilinen östrojen iğnelerinin kullanımı da etkili olmamaktadır.2-Kürtaj operasyonunun bundan sonraki gebeliklerim üzerinde bir etkisi
var mıdır?
Uygun şartlar altında, tecrübeli kişilerce gereği gibi yapılan gebelik sonlandırmalarında böyle bir tehlike söz konusu değildir. Eski dönemlerde vakum tekniği kullanılmadan sadece “küret” kullanılarak yapılan kürtajlarda rahim içersinin hasarlanma olasılığı daha fazla idi. Ayrıca yine önceki yıllarda, etkili dezenfektan ve antibiyotikler olmaması nedeniyle yapılan işlem sonrasında enfeksiyon (iltihaplanma) olasılığı fazla olduğundan böyle bir inanış geçmişten günümüze kadar gelmiştir.

Ancak günümüzde hijyenik bir ortamda ve uygun teknikle tecrübeli hekimlerce yapılan kürtajlarda ilk gebelik de olsa işlem sonrası komplikasyon oluşma olasılığı yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla sorunsuz yapılan vakum aspirasyon yöntemiyle uygulanan bir kürtaj operasyonunun sonraki gebelikler üzerinde olumsuz bir etki yaratma olasılığı son derece düşüktür. Burada en önemli husus gebelik haftası ve işlemi yapacak olan kadın doğum uzmanının tecrübesi ile güvenilirliğidir.

3-Sık kürtaj olmak riskli midir?

Kürtaj bir aile planlaması,korunma yöntemi olarak görülmemelidir.Ancak planlı olmayan bir gebelik meydana geldiğinde yapılmalıdır.Vakum aspirasyon yöntemiyle sterilite kurallarına uyulduğu takdirde ard arda yada fazla sayıda kürtaj olmanın doğurganlık üzerine olumsuz etkisi yoktur.


4-Bakirelerde kızlık zarına zarar vermeden kürtaj yapmak mümkün müdür?
kadın

Bakire genç kızlarında dışa boşalma yoluyla kızlık zarı bozulmadan da gebe kalmaları mümkündür.Ancak kurataj sırasında vajinaya spekulum adlı alet konulduğu için her zaman kızlık zarı korunmayabilir.Sadece esnek,ilişkiye uygun zar tipleri zarar görmeyeblir.Bunu önceden anlamak mümkün değildir.

5-Daha önce kürtaj yapıldığının anlaşılması mümkün müdür?

Kürtaj esnasında işleme izin verildiğini gösteren bir form imzalatılmaktadır. Bu form gizli kalır, saklanır ve bu bilgiye kimse ulaşamaz. Kürtajdan 4-6 hafta sonra yapılan jinekolojik bir muayenede kürtaj işleminin yarattığı etkiler tümüyle silinmiş durumdadır. Kimse sizin daha önceden böyle bir operasyon geçirdiğinizi anlayamaz.

6-Kimler kürtaj olabilir?
kadın

Ülkemiz yasalarına göre 10. gebelik haftasına kadar olan gebeliklerde (ultrasonografi ile teyit edilmiş olmalıdır) kürtaj tümüyle yasaldır. Evli olan kadınlarda eş imzalı onay vermelidir. Evli olmayan kadınlar kendi istekleri doğrultusunda işlemi yaptırabilirler. 18 yaşın altında olan kız çocuklarında evli olsun veya olmasın ebeveynin imzalı onayı alınır.

Burada dikkate alınması gereken nokta, tıbbi gebelik haftasının hamile kalınan tarihe göre değil son adet tarihinden itibaren geçen süreye kadar olan hafta olmasıdır.

7-Kürtajdan sonra ilk adet ne zaman görülür ?

Kürtajdan sonraki ilk 2 haftada (özellikle 3.-5. günler arasında) görülen kanamalar adet kanaması değildir. Bu kanamalar kürtaj sonrası kanama olup normaldir. İlk adet kanaması ortalama olarak uygulama tarihinden sonraki 4-6 hafta içinde görülür.

8-Kürtajdan sonra adet gecikmesi ne anlama gelir?

Kürtaj sonrası ilk adet genellikle 1 ay (4-6 hafta) sonra görülür. Kürtajın yapıldığı gün adet kanamasının ilk günü olarak kabul edilir ve normalde kaç günde bir adet görülüyor ise o kadar süre sonra ilk adetin olması beklenir. Nadiren bu süre 50-60 güne kadar uzayabilir.

Eğer beklenen günde adet görülmez ise mutlaka jinekolojik değerlendirme gerekir. Eğer adet gecikmesine sebep olan şey gebeliğin devamı veya rahim içersinde oluşan Asherman Sendromu (rahim içersinde yoğun yapışıklıklar oluşması ve buna bağlı olarak adet az görme veya adet görememe) gibi bir problem değil ise ilaçlar kullanılarak adet görülmesi sağlanır.

9-Kürtaj işlemi sonrasında işime ne kadar sonra dönebilirim?

Kürtaj sonrası 1-3 gün istirahat esastır. Ancak iş temponuza geri dönülmesi zorunluysa bedensel olarak aşırı zorlamamak koşuluyla ertesi gün çalışmaya devam etmek mümkündür. Bu nedenle bir çok çift işlemi Cuma ya da cumartesi günü yaptırmayı tercih etmektedir.

10-Neden bazen kürtaj öncesinde gebeliğin büyümesi bekleniyor ?

Son adet tarihinin ilk gününe göre 5 haftadan önce gebelik sonlandırılması için başvurulduğunda gebeliğin biraz daha büyümesi için beklemek gerekebilir. Bunun en temel nedeni rahim ağzının gebe olunmayan dönemlerde oldukça sert bir yapıda olması ve ilerleyen gebelik günleriyle birlikte yumuşamaya başlamasıdır. Sert bir rahimağzı işlemin uygulanması için metal aletlerin kullanılmasını gerektirecek, bu da riskinizi artıracaktır. Dahası çok erken uygulanan müdahalelerde gebeliğin devam etme riski ve böylece yeniden kürtaj olma riski gündeme gelecektir.Çünkü kürtaj öncesi gebelik kesesinin ultrasonografide net görülmesi gerekmektedir.

11-Kürtaj sonrası spiral ne zaman takılır?

Kürtaj sırasında bazı merkezler aynı anda spiral takmaktadırlar.Ancak kürtaj sırasında rahim büyük olduğu ve kanal açık olduğu için işlem sırası spiral takılması önerilmemektedir.En doğrusu kürtaj sonrası görülen ilk adette takılmasıdır.Yine de karar hasta ve doktora aittir.

12-Kürtaj sonrası ne zaman doğum kontrol hapı başlanmalıdır?
kadın

Kürtaj sonrası görülen ilk adet kanamasında kişiye uygun doğum kontrol hapı doktorunun önerisiyle başlanmalıdır.

13-Kürtaj fiyatları neden bu kadar değişken?
kadın

Kürtaj fiyatlarını belirleyen en temel etken müdahalenin yapıldığı merkezin kendi ücretlendirme politikasıdır. İşlem esnasında bir kez kullanılıp atılan özel kanüller kullanılmaktadır. Diğer etkenler ise tercih edilen anestezi şekli (lokal veya genel) ve müdahaleyi uygulayan doktorun ücretlendirme politikasıdır.

14-Gebelik tanısı nasıl konulur?

Doğurgan çağdaki kadınlarda adet gecikmesi olan her durumda gebelikten şüphelenilmelidir. Gebelik tanısı gebeliğe bağlı bulantı, aşerme, göğüslerde hassasiyet gibi özel yakınmalarla veya daha iyisi gebelik testi yaptırılarak konulabilir. Gebelik testleri idrarda gebeliğe özgü hormonlara bakılarak yapılır. Günümüzde bu tip testler oldukça hassastır, çoğu zaman adet gecikmesinin ilk günlerinde sonuç veririler. Bu testlerin bir hastanede veya yetkili bir laboratuarda yaptırılması doğrudur. İdrarda yapılan testlerin güvenilirliği tam değildir. Gebelik testi sonucunun “negatif” olması gebeliğin olmadığı anlamına gelir. Bu durumda adet gecikmesinin nedeni araştırılması için doktorunuza danışmanız gereklidir. Test sonucu “pozitif” ise gebelik var demektir. Bu durumda eşinizle görüşüp gebeliğin geleceği konusunda kesin bir karara varmalısınız. Gebeliğin
kadın devamına karar verirseniz gebelik takibi için doktorunuza başvurmalısınız. Bu gebeliği istenmeyen gebelik olarak kabul edip sonlandırılmasını isterseniz tek yol vakum aspirasyon ile küretaj olmaktır.

15-Lokal anesteziyle yapılan kürtaj uygulamalarında işlem esnasında en sık rastlanan sorunlar nelerdir?

Lokal anestezi ile yapılan kürtajlarda uygulanan anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve vazovagal senkop (rahimin sabitlenmesi amacıyla takılan alet nedeniyle refleks olarak bayılma oluşması) görülebilir. Bu, geçici bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür. Hastanın ayakları yukarı kaldırılır,çoğu kere kendiliğinden düzelir.

İşlemden hemen sonra en sık görülen sorun bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi de oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.

16-Kürtaj sonrası "parça kalması" ne demektir?
kadın

Yasal gebelik tahliyesi sınırları içerisinde (<10. gebelik haftası) ve usulüne uygun olarak yapılan kürtaj uygulamalarında yaklaşık olarak %2-3 oranında gebeliğin bazı parçalarının tam alınanaması sorunu ortaya çıkabilir. Özellikle de rahim içersinde myomu olan ve rahim iç boşluğunun bu myom yüzünden normal yapısının bozulduğu durumlarda bu sorun ortaya çıkabilir.

Bu durum kendini bir iki hafta geçmesine karşın devam eden kanama şeklinde belli eder. Bazı durumlarda özellikle de büyük gebelik haftalarında uygulanan kürtaj işleminde parça kalırsa vajinadan kanamayla birlikte parça düştüğü de gözlenebilir. Kesin tanı ultrason incelemesiyle konabilir.

Parça kaldığına tam olarak karar verilemiyorsa rahim kasılmasını artırıcı bazı ilaçlar ve antibiyotikler verilir. Parça kaldığından muayene sonrası emin olunan durumlarda ise genellikle yapılan işlem bu parçaları temizlemek için daha kısa da olsa ikinci bir kürtaj işlemi uygulanmasıdır.

















 
 
  BU SİTENİN TÜM HAKLARI İLHAN ÜSTÜNEL VE NAZLI ÜSTÜNEL'E AİTTİR İZİNSİZ RESİM VE BELGE ALINAMAZ.  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol